Kardan adam ve güneş;

967 460 139
                                    

☁⛅☁


Sıla ULUSOY;

"Daha iyisin değil mi?" dedim, elimde tuttuğum su dolu bardağı karşımda oturan sarışın kıza uzatarak. Eve geleli yaklaşık bir saat olmuştu. Biz geldiğimizde Sude evdeydi. Çok kısa bir şekilde olanları Sude'ye özet geçtikten sonra ikimiz birden, küçük kızı sakinleştirmek için harekete geçmiştik. Ve nihayet ağlaması kesilmiş, biraz kendine gelmişti. Başıyla onaylayarak cevapladı sorumu.

"Kaç yaşındasın sen?" diye sordu Sude, kızın yanına oturarak.

Kız ağlamaktan kısıldığını tahmin ettiğim ince sesiyle; "On yedi." dediğinde, diğer yanına oturdum. Cevabını merak ettiğim bir şey vardı. "Pekala..." diye mırıldandım sakince. "Sen neden dışarıdaydın? Bir yere mi gidecektin?" Çok geç bir saat değildi belki ama henüz reşit bile olmamış bir kızın, yalnız başına, bu kadar tenha sokaklarda dolaşması normal karşılanamazdı. Ailesi neden yanında değildi? Ya da neden saatler geçmesine rağmen arayan olmamıştı?

Bir süre ortama hakim olan sessizlikten sonra; "Gidecek bir yerim yoktu. Ben sadece geceyi geçirebileceğim bir pansiyon arıyordum." dedi sessizce.

Sude ile bakışlarımız kesiştiğinde gülümsedim. Benimle aynı şeyi düşünüyordu ve bunu; "Burada kalıyorsun sarı." diyerek kanıtladı.

"Ah, bu arada adın neydi?" dedim konuşmasına fırsat vermeden.

"Elif, ama ben size..."

"Odan üst katta en sondaki Elif, biz şimdi hazırlanıp çıkacağız. Sen kafana göre takıl, anlaştık mı?" diyerek kurulmak üzere olan bir itiraz cümlesini katlettim. Elif de katletmiş olduğum itiraz cümlesinin üstünü toprakla kapatarak beni onayladı. Kabul etmekten başka şansı mı vardı ki?

"Açım ben." dedi Sude aldığı simitleri kağıt torbadan çıkarırken. Evet, ben de farklı sayılmazdım. Hızlı hızlı yiyip hemen kalktık. İş saati yaklaşıyordu ve bu akşam olanlardan sonra bir de geç kalırsam, Atınç canıma okurdu. Elif duşa girerken ona temiz bir pijama takımı verip hazırlanmak üzere odama girdim. Yarım saat içinde Sude de hazırdı, ben de hazırdım.

"Elif, biz çıkıyoruz tatlım. Kapıyı kimseye açma! Ev senin sayılır, görüşürüz." diye hızlı birkaç kelimeyi art arda sıralayıp evden çıktım. Sude de, Elif'e bir anne edasıyla tembihler sıraladıktan sonra nihayet evden çıkabildiğinde, adımlarımızı bara yönlendirdik. Elif'i hi tanımıyorduk, tanımadığımız bir kızı evimizde yalnız başına bırakmıştık. Buna rağmen içim fazlasıyla rahattı. Evde değerli bir eşyamız yoktu, tüm varlığımız bankadaydı. Aksine, evde olan hiçbir şey zaten bize ait değildi. İçimdeki tek şüphe; o küçük kızın yalnız kalmasıyla ilgiliydi. Başına bir iş gelebilirdi. Umarım gelmez.

Mete ve Semih bizden önce gelmiş, masaları düzenliyorlardı. "Selam." dedi Sude işlerine yoğunlaşmış ikiliye burada olduğumuzun mesajını vermek için. İkisi de Sude'nin sesiyle eş zamanlı olarak bize dönüp gülümsedikten sonra, Sude'nin selamına karşılık verdiler. İçerisi bomboştu. Sude ve ben de montlarımızdan kurtulup yerlerimize geçtiğimizde, birkaç kişi mekana giriş yapmıştı. İlk birkaç saat oldukça sakindi. Sonrasında ise Kerim ağabey gelip; "Atınç odasında seni bekliyor Sıla." dedi. İç sesim,'işte şimdi sıçtın kızım' derken onu umursamayıp gülümseyerek onayladım Kerim ağabeyi. En fazla ne olurdu ki?
'Yani, en fazla kovulursun.' diyen iç sesime kısık sesle yüksek voltajlı bir küfür mırıldanıp tezgahın diğer tarafına geçtim. Hayır, kovamaz. İş saatleri dışında patronum sayılmıyor ve ben yanlış bir şey yapmadım.

CEHENNETWhere stories live. Discover now