çocuk ruhlu kardan adam;

764 368 130
                                    

☁️☁️☁️


Sıla ULUSOY;

"Ha?" dedim Atınç'ın söylediğinin üzerine, boş bulunarak. Ne demek her attığın adımdan haberim olacak? Pardon, sen kimsin?

"Ah, tek seferde anlayamadığını unutmuşum. Bak tekrar ediyorum iyi dinle; en ufak hareketinde bana haber vereceksin, anladın mı?" dedi alaylı bir üslup kullanıp kelimelerin üzerine basa basa.

Kaşlarımı mümkünmüş gibi biraz daha çattım. "Yaptığım hiçbir şeyin hesabını vermeyeceğim, yapacağım hiçbir şey için izin de almayacağım. Kendi başımın çaresine bakarım, sen de kendi işine bak." dedim sinirle. Hayatım boyunca kimseye hesap vermemiştim, vermeye de niyetim yoktu. Hele Atınç'a, asla!

O sırada Kerim ağabey meseleye el atıp; "Atınç haklı, Sıla." diyerek beni cinnetin kıyısına sürükledi. "Sinem normal bir kadın değil."

"Ben de pek normal sayılmam ağabey, tartışmayalım."

Atınç sinirle sıktığı dişlerinin arasından bir nefes bıraktı dışarıya. "Bir kere de kolaylık sağlamayı dene, sürekli zorluk çıkarmaktan yanasın. Sinir bozuyorsun." dedi öfkeyle. Sinir bozucu mu dedi o bana? Beni saçma sapan olayların içine çekip sonrasında sinir bozucu olanın ben olduğumu mu söylüyordu gerçekten? Cevap vermeyip bakışlarımı tavana çıkardım.

"Bu konuyu Atınç ile aranızda halledin, sonuç olumlu olsun." dedi Kerim ağabey bana bakarak.

Sinirle iç geçirdim. "Sonuç belli." dedim kendimden emin bir şekilde. "Çocuk değilim ve haliyle kimsenin gölgesine ihtiyacım yok." Bir şey söylemelerine fırsat vermeden arkamı dönerek odayı terk ettim. Atınç ve beni korumak mı? Ha ha ha! Yerime geçip kimseyle iletişim kurmadan işime yoğunlaştım. Mete de yüzüme bakınca sinirimi anlamış olacak ki, ben yokmuşum gibi davranarak işine devam etti. Gece ilerlerken Kerim ağabey bardan ayrıldı. Bana öfke dolu bir bakış atarak sinir sistemimi alt üst ettikten sonra... Biraz olsun sinirimin geçmesini bekledim ama azalmıyordu bile. Beni tüm bu saçmalığın ortasına yerleştiren Atınç olmasına rağmen, suçlu ben olmuştum. Bir de her şeyi mahvedip sonrasında beni korumak istemesi yok mu? Çıldırmamak elde değildi.

Nihayet geceyi sonlandırıp çıkacağımız sırada, Mete yüzüme doğru eğilip; "Beraber kahvaltı etsek mi?" diye sordu olabildiğince sevimli haliyle. Ufak bir şaşkınlıktan sonra, "Neden olmasın?" diyerek onayladım teklifini. "Kaçta?"

Kol saatine baktıktan sonra, "On uygun mudur?" diye sordu. Başımla onayladım. Telefonumu alıp kendisine çağrı attıktan sonra kısaca veda edip yanımdan ayrıldı. Hemen ardından Sude yanımda bitiverdi. İkimiz de üzerimize montlarımızı giyip mekandan ayrılırken kafamın içi karman çormandı.

"Hadi anlat." dedi Sude yanımda sabırsızlıkla kıvranırken. Olan biten her şeyi bir bir anlattım. Bir süre tepki vermedi. Sonra, "Hiç kimse bir şey yapamaz sana." dedi sinirle. "Kimseye ihtiyacın da yok. Biz bize yeteriz."

Başımı salladım. Biz bize hep yetmiştik, hep yeterdik. Benim bu dünya üzerinde kimseye ihtiyacım olmamıştı, Sude dışında. Tek başına büyüyen bir kız çocuğu, ayakta durmak için kimseden yardım beklemezdi.

Eve girince ikimiz de direkt olarak odalara ayrıldık. Küçük balkonumda bir sigara içtikten sonra üzerimi değiştirip yatağıma geçtim. Yorgunluğun ve gerginliğin etkisi ile kısa sürede uykuya dalacak kıvama gelmiştim ki, telefonuma gelen mesajın sesi ile irkilerek açtım gözlerimi. Sinirle telefona uzanıp gelen mesajı açtım.

CEHENNETWhere stories live. Discover now