Φ 16. Bölüm Φ

5.8K 412 126
                                    

Φ Bu bölüm buraya eklenene kadar geçen zamanda dâima yanımda olan ve bana bunu hissettiren herkese ithafen. Φ

Φ Mark Eliyahu - Journey dinleyerek okumanızı tavsiye ederim. Φ

"Birkaç saat sonra yeni insanlarla tanışacaksın," diye mırıldandı aynadaki yansımasına bakıp saçlarını tararken. "Samimiyetsiz samimiyetsiz gülümseyeceksiniz birbirinize. Bu, seni rahatsız edecek ve kaçıracaksın gözlerini onlardan. Dayanamayacaksın," elindeki tarağı, sol yanındaki çekmeceli dolabın üstüne bırakıp denediği modellerden yola çıkarak saçlarını toplasa mı toplamasa mı karar vermeye çalıştı. "Umurlarında olmasa da, nezaketen, iyi olup olmadığını soracaklar sana ve sen de aynı sahte nezaketle 'İyiyim.' diyip onlara nasıl olduklarını soracaksın." bir an, düşüncesinin saçmalığıyla elini atkuyruğu şeklinde topladığı saçlarından çekti ve omuzlarına düşen tutamlara aldırış etmeden aynaya baktı dik dik. Kızları hastanede yatan bir anne ve babaya nasıl olduklarını mı soracaktı cidden? Hadi diyelim sordu, onlar ne diyecekti? "Çok iyiyiz. Çok..." mu?

"Duruma göre sorarsın veya sormazsın," dedi toplamaktan vazgeçtiği saçlarını düzeltmek için tarağı yeniden eline alırken. "Konuşacak, konuşacak ve konuşacaksınız. Ayrılma zamanı geldiğinde de 'Görüşürüz.' diyeceksiniz birbirinize. Ama muhtemelen bir daha hiç görüşmeyeceksiniz ve bu, ayrılma zamanına kadar ki birbirinize söylediğiniz ilk yalan olmayacak." ince ve sık dişli bordo tarağı saçlarından uzaklaştırıp hiçbir şey yapmadan aynaya baktı. Ne hissettiğini biliyordu. Lâkin hissettiği kadar bâriz miydi duygularının görüntüsü onu anlamak istiyordu. Aynaya yaklaşıp, her zamankinden daha büyük olan göz bebeklerine baktı dikkatle. Korkuyordu. Varsaydığı samimiyetsizliğe dayanamamaktan, istemeden Elif'i kırmaktan, hiçbir açıklama yapmadan hastaneyi terk etmekten, Çınar'ı üzmekten... Çok korkuyordu. Kesinlikle gitmek istemiyordu oraya fakat bu düşünce aklına her geldiğinde yabancısının Perşembe günü söyledikleri üşüşüyordu zihnine.

"Elif, onu ziyarete gelmeni çok istiyor ve doktoru da bu ziyaretin ona morâl olacağını düşünüyor."

Bunları duyduktan sonra nasıl gitmezlik edebilirdi? Sakin olmaya çalışarak derin bir nefes aldı ve tarağı fırlatırcasına dolabın üstüne bıraktıktan sonra arkasını dönüp, dün okuldan gelirken uğradığı kırtasiyeden Elif için aldığı hediyeleri çantasına koymak amacıyla çalışma masasının üzerindeki siyah poşete yöneldi.

Yabancısı, Elif'in diğer lösemi hastalarına göre daha yoğun bir ilgi görmesi gerektiğini söylediğinden, hediye seçerken resmen krize girmişti Umut. Daha önce hiç hasta ziyaretine gitmediğinden ne alacağına karar vermesi için internette küçük bir araştırma yapması gerekmişti. Canlı çiçek alamıyordu çünkü polenlerin küçük kıza bir zarar vermesinden çekiniyordu. Yapma çiçek ise alamıyor değil almıyordu. Yapma bir çiçekle samimi bir ziyaret gerçekleştirmesi nasıl mümkün olabilirdi? Peluş bir oyuncak alma fikri kafasında dört dönerken, toz ve kirin tüylü eşyalarda daha çok biriktiğini öğrenmesiyle bu fikirden vazgeçmesi bir olmuştu. Bu yüzden Umut da Elif'in hem zaman geçirebileceği hem de eğleneceği bir seçim yapmaya çalışmıştı kendince. Bir adet küçük boy resim defteri ile iki boyama kitabının yanına aldığı kuru boya ve keçeli kalemlerle gidecekti Elif'in yanına. Tek temennisi, küçük kızın bunları beğenmesiydi.

"Annecim? Arkadaşın kapıda... Seni bekliyor." Umut, kapalı kapısının diğer tarafından ona seslenen annesini görebilecekmiş gibi refleks olarak başını geriye çevirdi.

"Tamam! Beş dakikaya geleceğimi söyler misin?"

"Söylerim, hazırlan sen." Çınar'ın onu almaya geldiğini duyunca iyice panikledi genç kız. Şimdiye çoktan hazırlanması gerekiyordu fakat stres düşünmesini tetikliyor ve eylemlerini olduğundan daha yavaş gerçekleştirmesine neden oluyordu.

METAMORFOZOù les histoires vivent. Découvrez maintenant