Φ 17. Bölüm Φ

4.7K 429 132
                                    

Φ Lana Del Rey - Ride dinleyerek okumanızı tavsiye ederim. Φ

Her şey bitmişti sanki. Herkes gitmişti... Dünya az sonra "Bitti. Her şey buraya kadardı. Geldiğiniz için teşekkürler." diyecekti de ışıklarını kapatıp; üstüne tüm o, insanlardan çok daha fazla değer gören pahalı eşyaların ipliğinden yapılan perdesini çekecekti. Kalacaklardı öyle. Güneş son selamını duracak, saygıyla yol verecekti belki de bir başkasının gezegeninde ışık olan karanlığa. Zifirilik tüm acıları yok edecekti. Umutsuzluk kaybolacak, sevinçler Tanrı'nın o koca silgisiyle silinecekti zihinlerden. Bir insanlar kalacaktı bu dünyada bir de pişmanlıklar. Sonra Tanrı alayla gülecekti her bir kulağın dibinde. "Sana bahşettiğim ömrü; başkalarının ne yaptığına, ne dediğine, neyi-neden söylediğine kafa yorarak bitirdin." diyecekti. Lafını bitirir bitirmez, iki parmağının ucunda tutacaktı herkesi yakasından. Bir bir... Pişmanlıkları yolluk diye sıkıştıracaktı koltukaltlarına, fırlatıverecekti parmakları arasında çırpınan bedenleri bir köşeye ve böylece... Yaşam bitecekti.

Asansör, hedeflenen amaca ulaşıp da içindekilerden kurtulmak ister gibi metal ve aynalı kapılarını iki yana aralayana kadar, Umut çoktan düşmüştü gözünden. Bu âni ve keskin düşüş karşısında yanan canının acısını dindirebilecekmiş gibi ciğerlerine derince bir nefes çekip ilk adımını attı ziyaret için geldiği hastanenin koridoruna. Ama nafile... Bulundukları kata gelene kadar asansörde kendine sarf ettiği cümlelerin neden olduğu ağırlık yüzünden düşen omuzlarıyla; kendisine yolu göstermek için birkaç metre ilerisinde sessizce yürüyen yabancısının peşi sıra, bilinçsizce attı adımlarını.

Sahip çıkamadığı endişesi, "Eve gitmek istiyorum." cümlesinin zihninde dört dönmesine sebep olurken; burnu, yanan gözleri yüzünden sızlamaya başlamıştı. Can çekişiyordu. Kendine savurduğu sözlerin kalbine bu denli dokunacağını, ona kendini bu kadar yorgun hissettireceklerini tahmin edememişti. Oysa alıştığını düşünmüştü kendinin kendine ettiklerine. Lâkin değil alışmak, bir öncekinden daha ağır gelmişti şimdiki darbesi. Her zamanki gibi...

Kabullenemiyordu. Dünyaya yakışacak, onun gözdesi olacak kadar bencil miydi sahiden? O kadar mı çıkmıştı kalıbından, yitirmiş miydi insanlığını farkında bile olmadan? Peki, eğer vicdanı onu terk etmediyse hâlâ, birkaç adım önünde yürüyen çocuk neden bu kadar durgundu? Hâlâ içinde, oralarda bir yerdeyse insanın en acımasız yargılayıcısı, genç adamın bu durumuna neden sesini soluğunu çıkarmıyordu? Eve gitmek, kaçmak istediği düşüncesi zihninde dört nala koşu tutturmuşken, neden Çınar'ın bu hâlde oluşuyla ilgilenmiyordu kafasının içindekiler? Neden ona her şeyin güzel olacağını söyleyemiyor, neden tüm samimiyetiyle genç adamın omzunu sıvazlayamıyordu?

Çınar her ne yaşarsa yaşasın onun yanında olmamış mıydı? Peki, o neden şimdi yabancısının yanında bile yürüyemiyor da adımlarını takip ediyordu? Çınar sanki yeterince sıkıntısı yokmuş gibi birde onun acılarını, endişelerini sırtlamamış mıydı? Bu yüzden bu kadar düşmemiş miydi tuhaf çocuğun omuzları? O zaman neden şimdi genç adamın acılarına onunla birlikte göğüs germeye çalışmıyordu da onun kendi kendine hâlletmesini bekliyordu? Daima onun arkasına mı sığınacaktı böyle? Onun her şeyi hâlletmesini bekleyecek, sıkıntıları geçince de "Yanındayım." demeye devam mı edecekti yüzsüzce? Tüm bu korkular, başa çıkamayacağına dair dürtüler, telaşlar, kendini koruma ihtiyacı; Çınar'ın kendini iyi hissetmesinden önemli miydi gerçekten?

Farkındalığının oluşturduğu görünmez cama çarptı âniden. Durdu, başını kaldırdı. Bir kendine baktı, bir de başını önüne düşürüp, yerlerin beyaz parlak fayanslarla kaplandığı koridorda yürüyen yabancısına. Şu on yedi yıllık ömründe neler yaşadığını düşündü. Sonra Çınar'ın hayatına odaklandı. Kaşları çatıldı hafifçe; başını, sol omzuna değmeyecek şekilde o yana eğdi. Canını sıktığı konuları geçirdi aklından. Ardından Çınar'ın nelerle mücadele ettiği dört döndü aklında. Genç adamın yaşadıklarına rağmen yüzünden eksiltmediği tebessümünü anımsadı, kaşları daha bi' çatıldı. "Ne yapıyorum ben?" diye geçirdi içinden hayret dolu bir bilinçsizlikle. Tuğla misali ördüğü düşünceleri bir bir zihninin sonu görünmeyen zifiriliğine doğru yıkılmaya başlarken, dalgınca, baş parmaklarını siyah bez çantasının askılarında gezdirdi. Bir kez daha "Ne yapıyorum ben?" cümlesinin kafasının içinde süzülmesine müsaade etti.

METAMORFOZWhere stories live. Discover now