"a deeper dive"

2.8K 333 176
                                    

kuroo

"akaashiiii! öyle değil mi ama?" bokuto tamamen sarhoş bir biçimde akaashi'ye hayıflandığında, kahkaha atmıştım. aynı anda da göz ucuyla dibimde oturan kenma'yı kontrol ettiğimde öylece onları izlediğini görmüştüm.

aramızda bazı durumlar yaşansa da, bu ayrılık olayı yüzünden hiç yaşanmamış gibi davranıyordu. belki de çoktan unutmuştu ya da belki de sadece konuşmak istemiyordu. her şekilde işime geliyordu çünkü benden bu nedenle uzaklaşıp, kötü olduğu durumdayken onu yalnız bırakmak istemiyordum. ama sanırım yine kafasını dağıtma ve moralini yükseltme girişimim tam bir hayal kırıklığıydı. onu öylece arkadaşlarımın yanına sürüklemiştim ama pek de eğleniyor gibi görünmüyordu.

"evet bokuto-san, en harika sensin." akaashi, bokuto'yu onayladığında aralarındaki ilişkiye gülerek kafamı iki yana sallayarak kollarımı iki yana, oturduğumuz koltuğumsu şeyin üstüne attım.

kenma'yu bu ikisinin yanına getirirsem biraz açılır diye düşünmüştüm fakat benim bile flörtleşme şekilleri yüzünden içim daralmıştı.

"artık oyun oynayabilir miyim?" kenma kulağıma doğru yükselip fısıldadığında, diğer elini açmış ve nintendosunu ona vermem için bekliyordu. kulağımdan boynuma doğru çarpan nefesiyle bir an buz kessem de kendimi toparlayarak zorla elinden aldığımı hatırlayınca iç çektim.

"hayır." kafamı iki yana salladım ve gülümseyerek uzattığı avucuna kendi elimi koydum ve elini tutarak bana öldürücü bakışlar atmasına izin verdim.

"seni öldüreceğim."

"evet, biliyorum." onu onaylayarak elini bıraktım ve huysuzca göz devirmesini izlerken birama uzanarak koca bir yudum aldım.

bu sırada akaashi ve bokuto birayı kimin daha hızlı bitireceğine dair yarışa girmiştiler; tabii çok da yarış denemezdi çünkü akaashi bilerek yavaştan alıyor ve bokutonun önden gitmesine izin veriyordu.

birbirlerinden bu şekilde hoşlanmaları çok komikti. ikisi de bunu biliyordu ama birbirlerine açılmaktansa, birlikte güzel anılar ediniyordular.

"eğer oyunumu vermezsen eve kadar beni kucağına taşımak zorunda kalırsın." kenma düşüncelerimi homurdanmasıyla böldüğünde, kahkaha attım. ardından yüzüne bakarak kolumu beline doladım ve onu kendime daha fazla yakınlaştırarak afallamasını sağladım.

"istiyorsan şu an da kucağıma gelebilirsin." sırıtarak yüzüme öylece bakmasına neden olduğumda tek kelime etmemişti. en azından aptal, salak, beyinsiz veya ona benzer şeyler söylemesini bekliyordum.

beni güzel sözlerinden mahrum bırakarak hayal kırıklığına uğrattığında, hala bana yapışıkken kafasını göğsüme dayadı ve cebinden telefonunu çıkartırken biraz etrafa göz attı.

en azından telefonundan oyun oynamayacağını düşünmüştüm çünkü onu da elinden alacağımı biliyordu. tüm bunların sonunda beni öldüreceğini bilsem bile biraz kafasını dağıtmasını istyordum.

telefonunun ekranını açtığında, istemeden gözlerim ekranında takılı kalmıştı. gelen mesaj bildiriminin kimden olduğunu göremeden üstüne tıkladığında, gördüğüm isimle kaşlarımı çattım.

shoyo:
kenma! :-(
konuşabilir miyiz
her şeyi düzeltelim

mesajın kimden geldiğini ve yazan şeyi okuyunca kaşlarımı çatmıştım.

"ne bu şimdi?" düşüncelerim dudaklarımdan sesli bir şekilde tamamen kontrolüm dışında çıktığında kenma hâlâ ekrana bakıyordu.

yani şu oyundan bulduğu sevgilisi onunla barışmak mı istiyordu? hem de onu o şekilde üzdükten sonra? bu nasıl bir yüzsüzlüktü? yani... bunu ben bile yapmazdım—ki dünyanın en yüzsüz insanı olabilirdim.

kenma öylece ekrana bakarken donmuş gibiydi. telefonu elinden almak ve çok uzaklara atmak istiyordum, sonsuza kadar ondan uzaklaştırmak ve dibimden ayrılmamasını sağlamak istiyordum. buna hakkım olmayabilirdi ama onu daima yanımda istiyordum. beni sevip sevmemesi önemli değildi. tek istediğim başkasıyla olmadan, önceki hayatımızdaki gibi olmaktı.

"k-kuroo." mırıldandı ve telefonu yüzüme yaklaştırarak gözlerini bana çevirdi. "sen de benim gördüğümü görüyor musun?"

"üzgünüm. çok sarhoşum. okuyamıyorum." gözlerimi ondan kaçırarak bana doğru uzattığı, yüzümdeki telefonu geri ittim.

"biraz dışarı çıkmak istiyorum. hava almam lazım." hızla bedenime yakın olan bedenini geri çekti ve oturduğumuz yerden kalkarak mekanın çıkışına doğru adımladı.

akaashi ve bokuto gözlerini bana çevirdiğinde elimle başımı ovdum ve sinirle yanına gitmemek için kendimi durdurmaya çalıştım.

bu kapıdan çıkıp onunla konuşacak ve onu affedecekti, öyle mi?

"sikeyim." homurdanırken bardağımdaki son kalan yudumları hızla içerken daha bardağın dibine gelmeden ayağa kalktım ve ayakta bitirerek çocuklara döndüm.

"geri geleceğiz." masadan ayrılmadan önce son sözlerimi duyabildiklerinden emin değildim ama kendime engel olmadan hızla kapıya doğru adımladım.

en azından geri geleceğimizi umuyordum.

lacuna | kurokenWhere stories live. Discover now