"sweet escape"

2.6K 319 266
                                    

kuroo

"...ve sonra dedim ki, haklısın." bokuto kendi anlattığı şeye kahkahayla gülerken, akaashi de sırf onu kırmamak için birkaç kahkaha attığında iç çekerek sadece bu hallerine güldüm.

ya da sadece gözlerim dibimde oturan kenma'ya kaydığı için gülümsemiştim.

her zamanki gibi oyununu oynuyordu ve arada bir sohbetimize katılarak "hmm" dedikten hemen sonra tekrar elindeki oyuncağına dönüyordu.

omzundaki koluma baktım, küçük bedeni sanki eziliyor gibi görülebilirdi ama öylesine tahat bir şekilde bana sokulmuştu ki gözlerimi bir saniye olsun ondan ayırmak istemiyordum.

yaklaşık 2 haftadır bu şekildeydik. artık sadece gündümüz değil, gecemiz de birlikte geçiyordu. sanırım hayal ettiğim hayat tam olarak buydu. yıllardır onu aramızdaki sınırlarla seviyorken, artık o sınırları kendisi yıkmıştı ve sanki bir ilişkideymişim gibi hissettiriyordu.

birbirimizi öpüyorduk, sarılıyorduk, bazen daha da ileri gidiyorduk ve ikimiz de bundan memnunduk.

masadaki portak suyunu alıp, o oyununu oynarken ona kendi ellerimle içirdiğimde itiraz etmeden birkaç yudum almıştı.

"ya, akaashi, millet erkek arkadaşımı elleriyle besliyor..." bokuto dudaklarını bükerek erkek arkadaşına (?) nazlandığında akaashi iç çekmişti.

"bokuto, biz sevgili değiliz—"

"henüz." bokuto, akaashinin cümlesini tamamladığında akaashi biraz utanmış gibi gözlerini başka tarafa çevirdi.

fakat inanılmaz bir şekilde, gözlerini başk yöne çevirdiğinde bokuto'nun masada duran limonatasına uzanmış ve onu alarak bokuto'ya aynı benim yaptığım gibi içirmişti.

"hayatımda gördüğüm en garip iki insan." kenma, gözlerini onlardan ayırmadan konuştuğunda ikisi çoktan tekrar cilveleşmeye başlamıştı.

"bazı çiftler böyledir. ve onları kabullenmeliyiz." iç çekerek kendi portakal suyumu içtiğimde kenma tişörtümü çekiştirdi.

"ben de tekrar istiyorum." homurdanarak onu tekrar kendi ellerimle beslememi istediğinde kahkaha atarak kendi portakal suyumu ona uzattım.

önce bana, ardından elimdeki portakal suyuna baktığında gözlerini devirdi.

"senin içtiğin bardaktan içmem."

"NE?" elimde olmadan kahkaha atarak konuştuğumda bu söylediğine yerde uzanarak gülmek istemiştim.

bu çocuk yaptığımız şeylerin farkında mıydı?

"gülme." homurdanarak kendi portakal suyuna uzandığında başımı iki yana sallayarak istediği gibi gülmemeye çalışmıştım.

"dudaklarımızın bunu çoktan aştığını sanıyordum, kozume."

"dudaklarımızın bunu çoktan aştığını sanıyordum, kozume." bıkkın bir sesle taklidimi yaptığında gülümseyerek saçlarına bir öpücük kondurdum ve oyununa geri dönmesine izin verdim.

şükürler olsun ki, son iki haftadır onu üzgün bir şekilde görmemiştim. artık o eski kenma'ya dönmüştü. yani... tüm gün somurtuyormış gibi duran ve durmadan oyun oynayan haline.

gerçi artık elinde zımbırtısı olmadan geçirdiğimiz dakikalar da vardı. birbirimizi öptüğümüz ve gece öylece yatakta sarılarak uzandığımız dakikalar... sanırım günün en sevdiğim bölümü buydu. tüm gün bu dakikalarımızı iple çekiyordum.

"hadi eve kadar yarışalım." bokuto tüm o düşüncelerimi bölerken alay edercesine sırıttım.

yine ben ve bokuto saçma bir iddiaya girerken, diğer ikisi bizden bıkmış bir şekilde iç çekti.

"kazanırsam ağlamak yok." dalga geçercesine sırıttım.

"meydan okuma kabul edildi!"

—•—

"sadece varlıklarıyla bile beni yoruyorlar." kenma kendini ağlamaklı bir ses tonuyla yatağa attığında, koşmaktan yorgun düşmüş bedenimi hemen yanına bıraktım.

evet ben ve bokuto eve kadar koşmuştuk. fakat akaashi bana yemek ısmarlayacağını söyleyerek rüşvette bulunmuş ve biraz yavaş koşmamı istemişti. sonuç olarak, bokuto'nun beni geçmesine izin vererek hiç de şikayetçi olmadan zaferle zıplamasını izlemiştim.

"aslında ben kazandım." gülerek kollarımı iki yana açtım ve soluklanmak için gözlerimi kapattım.

o sırada, kenma yatakta yuvarlanarak kollarıma ulaşmış ve başını göğsüme koyarken bir koluyla gövdemi sarmıştı.

"bazen çok iyi kalpli oluyorsun."

"ama iyi yönünden bakalım, yarın bedavaya midemizi doyuracağız." gülerek parmaklarımı saçlarıyla buluşturdum ve onları dağıtırken homurdanmasına neden oldum.

ardından sadece, bacaklarımız yataktan sarkıyorken uzandık ve günün yorgunluğunu atmaya çalıştık.

hava karardıkça gitme vaktim yaklaşıyordu, her ne kadar hiç gitmemi istemese de kendi evim vardı ve tüm gece burada kalamayacağımı biliyordu. en azından, ailesinin evindeyken.

"oyun oynama saatin gelmedi mi senin?" dirseklerimin üstünde doğrulurken, göğsümden kalkmış ve bacaklarını kendine çekerek bağdaş yapmıştı.

"hayır." mırıldanarak dudaklarıma uzandı, "henüz gelmedi."

dudaklarımızı birleştirirken, onu hiç tereddüt etmeden öptüm. artık ikimiz de bunu tereddüt etmeden ve düşünmeden yapıyorduk. günlük bir iş gibiydi bizim için.

yavaşça dudaklarını öperken, birkaç saniye için uzanmış bedenimin üstüne çıkmıştı ve tereddüt etmeden karnımın üzerine oturduğunda, ellerimi beline yerleştirerek onu sıkıca kavramıştım.

tek hissettiğim şey şu an tüm dünyamın ondan oluşuyor olmasıydı.

haftalar önce aşkıma asla karşılık bulamayacağımı düşünürken, şimdi birbirimize böyle yaklaşıyor olmamız sadece aşkımı daha da körüklüyordu.

birkaç nefes için dudaklarımızı ayırıp, gözleri kapalı halde alnını benimkine yaslarken dudaklarımdanoluşan gülümsemeyi şu an hiçbir şeyin söndürebileceğini sanmıyordum.

"sana onu unutturabildiğim için kendimle gurur duyuyorum." konuşarak güldüğümde, dalg geçercesine bir tebessümle gözlerini açmıştı.

kediye benzeyen gözleri tam olarak benimkilerin içine doğru bakarken, yüz ifadesini anlamaya çalışıyordum.

eninde sonunda bu konuyu konuşmamız gerekiyordu, o yüzden bekletmek istemiyordum.

"aptal." mırıldanarak birbirine değen alınlarımızı ayırdı ve dudaklarını yakayarak derin bir nefes eşliğinde saçlarını geriye doğru itti.

"yine mi aptal oldum?" homurdandığımda ellerini göğsüme yerleştirmişti ve öylece üzerimdeyken tam olarak gözlerime bakıyordu.

"hayır, her zaman aptalsın."

"nedenmiş o, kozume?"

"çünkü shoyo ile ayrıldıktan sonra sana geldiğimi düşünüyorsun." söylediği şeyle tek kaşımı kaldırarak dirseklerimin üzerinde hafifçe doğruldum.

"başka ne düşüneceğim?" sözlerimin ardından derin bir nefes aldı ve beni omuzlarımdan iterek sırtımın tekrar yatakla buluşmasına neden oldu.

"ben shoyo'dan ayrıldığım için sana gelmedim, sana gelmek için shoyo'dan ayrıldım." göğsüme uzanarak, yüzünü boynuma gömdüğünde iç çekti. "ama o kadar aptalsın ki, bunu fark edemedin bile."

lacuna | kurokenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin