Z é r o

2.8K 198 92
                                    

Nisan 1854

"Il s'agit d'un roturier très riche dont la barbe est bleue, c'est pour ça qu'on le surnomme la Barbe bleue. Celle-ci le rend laid et terrible. Il dégoûte les femmes. De surcroît, il a déjà eu plusieurs épouses et on ne sait pas ce qu'elles sont devenues. Il propose cependant à ses voisines de l'épouser, mais aucune ne le souhaite. Finalement, l'une d'elles accepte..."*

Mum ışıklarının hakim olduğu loş odada kırmızı kadife bir kumaş ile kaplı koltukta oturan kadın okuduğu masaldan hoşnut değilmiş gibi her kelimede kaşlarını biraz daha çatıyor, mükemmel Fransızca telaffuzunu ağırlayan dudakları gerilip incelirken yaşını ele veren kırışıklıkları derinleşiyordu. Lakin onu dinleyen biri sarı, diğeri kahverengi buklelerin çevrelediği minik yüzlerde, okunan masaldan rahatsız olduklarını gösteren bir iz yoktu.

"...séduite par les richesses de la Barbe bleue..."

Yinelemek zorunda kaldığı Mavi Sakal adı, ağzında kötü bir tat bırakmış gibi yüzünü buruşturan kadının mimiklerini dikkatle izliyordu kahverengi bukleli küçük kız; kendini tutamayıp gülünce azar işitmekten kaçamadı.

"Miss Elizabeth, Fransızca'ya ilgi duymadığınızı bu kadar kaba bir şekilde ifade etmeyin en azından."

Küçük kız yanaklarını şişirip ıslık gibi bir ses çıkararak kadının İngilizce yaptığı uyarıya da ilgi duymadığını belli etti.

Arkadaşı Isabella ile defalarca dinlediği bu masaldan çok, kocaman kadının kendi okuduklarından rahatsız oluyormuş gibi takındığı ifade çocuğa daha ilginç geliyordu.

"Lizzy, lütfen, sonunu dinlemek istiyorum."

Lizzy, orada olmasından -en az kendisinin Fransızca'ya ilgi duymayışını belli ettiği kadar- rahatsızlık duyduğunu açık eden mürebbiyeye yaşının elverdiği ölçüde ters bir bakış atıp arkadaşına cevap verdi.

"İyi de Bell, masalın tamamını biliyoruz zaten..."

Bildiği tüm kelimeleri kullanarak Matmazel Aubina'yı dehşete düşürecek hatalarla süslediği cümlelerini hızla sıralamaya başladı.

"Mavi Sakal, birçok insanın kendisinden çirkin ve korkunç mavi sakalı yüzünden korktuğu zengin bir soyludur. Üç kere evlenmiştir, ancak kimse evlendiği kadınlara ne olduğunu bilmemektedir ve bu yüzden, bölgede yaşayan bütün kızlar ondan kaçarlar. Bir gün komşularından birini ziyaret eder ve üç kızından biriyle evlenmek istediğini bildirir. Kız kardeşler evlenmesi için birbirlerini öne sürerler ve sonunda Mavi Sakal ile evlenmek en küçük kardeşin üzerine kalır. Evlilik töreninden sonra kız kardeşleri ona en kısa zamanda kendisini ziyaret edeceklerini söyleyerek onu Mavi Sakal'la birlikte şatoya uğurlarlar..."*

Mürebbiye -ki kadına esmer olduğu halde neden sarışın anlamına gelen Aubina isminin verildiğini merak ediyordu Lizzy- kendi tekdüze sesiyle okuduğu masalın yer yer vurgulamalarla ve fısıltılarla renklendirilmiş haline daha fazla tahammül edemedi. Mumların soluk ışıklarının duvarlara yansıttığı garip şekilli gölgeler yeterince ürkütücüydü zaten. Oturduğu koltuğun tam karşısındaki piyanonun gölgesi, duvardaki aile portresinin üzerine öylesi düşmüştü ki mavi sakallı bir adam ağzını açmış tüm aileyi yutmak istiyor gibi görünüyordu.

Oradan zorlukla ayırdığı bakışlarını tekrar, aralarında hararetli bir konuşma yaşanan iki kıza çevirdi Matmazel Aubina.

Ve ne yazık ki sonunu yakaladığı cümle de odayı dolduran gölgeler kadar korkunçtu.

"... görmelisin Bell, tıpkı üzerindeki elbise kadar yeşil ve... vraklayabiliyor."

Mavi Sakal'dan sonra bir de yeşil kurbağa, renklerle arası pek iyi olmayan Matmazel Aubina için fazlaydı.

"Miss Isabella, lütfen odanıza çıkın, masaldan sonra banyo yapacağınız konusunda anlaşmıştık. Ve siz, Miss Elizabeth, eve gitme vaktiniz gelmedi mi artık?"

O yaşta kibarca kovulduğunu kavrayamayan Lizzy, saatleri okuma konusuna da Fransızca kadar ilgisiz olduğu için Matmazel'in söylediklerinden babasının eve gelme zamanının yaklaştığı anlamını çıkarmıştı sadece.

Yine de kendine zamanı hatırlattığı için minnet duyması gerektiği, arkasını dönmüş haldeki mürebbiyeye dil çıkararak Bell'in kıkırdamasına neden olmaktan kendini alamadı.

*Kaynak: Vikipedi.

***

Adını sahibinden, rengini sahibinin hapsettiği hayaletlerden aldığı söylenen bir malikane: Le Château Bleu.

Victoria Dönemi İngiltere'si.

Siyasi, ekonomik ve sosyal yapıdaki, tüm dünyayı etkileyecek gelişmelerin satır aralarında yaşanan bir aşk.

Hepsinin üzerini örten mavi bir gölge.

Gölgenin ardında saklananlar.

Ve bir gerçek, "Görünen, aldatır."

LE CHÂTEAU BLEUWhere stories live. Discover now