D i x

700 100 23
                                    

"Yirmi bir olmak üzereyim Mortis ama hâlâ görünene aldanıyorum."

Gece geç vakitlerde yatağa girmiş olmasına rağmen sabah dinç uyanan Elizabeth, Mr. Andrew'in önceki gece neden davete gelmediğiyle ilgili merakını gidermek için dükkanına gitmeye karar vermişti. Gökyüzü de bu kararının isabetli olduğunu vurgularmışçasına parlıyor, genç kadını dışarıya davet ediyordu.

Yataktan çıktığında vücudunu saran ürpermeyi bastırmak için şalına sarınmıştı. Yüzünü yıkamakla yıkamamak arasında ufak bir kararsızlık yaşarken Mortis'in ısrarlı hırıltılarını duymazlıktan geliyordu ama bu hatası, kucağına çıkıp içinde bulunduğu kararsızlığa bir son vermek isteyen küçük köpeğin, suratını yalamasına neden olmuştu. Kaşlarını çatacakken suçlu ifadesiyle kıvrıldığı yataktan, yüzünü yıkamasını izleyen Mortis'e teşekkür borçlu olduğunu düşündü. Bir süre daha o şekilde yatakta otursaydı tekrar uykuya dalacağına emindi çünkü. Oysaki pencere camlarını buğulandıran güneş, odasının aksine dışarıda güzel bir hava olduğunu haber veriyor gibiydi. Mortis'in ısrarı, genç kadını şömineyi yakmakla uğraşmaktan kurtarmıştı üstelik.

Hızlıca giyinip çayını Mr. Andrew ile birlikte içmeyi planlarken çantasını da yanına almayı ihmal etmedi. Sabah mahmurluğuyla akıl edememişti ama gece boyunca yağan yağmur yüzünden yaşlı adamın diz ağrılarının artmış olabileceği ihtimali vardı, hazır haldeki bitki karışımını vermesinin isabetli bir karar olacağını düşünmüştü son anda.

Kapıyı açar açmaz elbisesinin eteğini hareketlendirecek hızla dışarı fırlayan köpeğinin sabırsızlığına gülümsedi ama birkaç adım atınca neşeli ifadesi yüzünde dondu.

Gerçek anlamda dondu çünkü, güneşin sadece aydınlatma işlevi gördüğünü, bu aydınlığa ise oldukça soğuk bir havanın eşlik ettiğini fark etmişti.

Pelerinsiz, titreyen sahibinin aksine kahverengi yumuşak tüylerinin koruması altındaki köpek mutlu bir şekilde hoplayıp zıplayarak ilerliyordu. Elizabeth her adımda biraz daha ürperdiğini hissederken bu kadar neşeli görünmesine içerlediği Mortis'e sızlanmaktan kendini alamadı. Çantasını göğsüne bastırıp kollarıyla sıkıca sarılırken Mortis'in zıplayarak yürümesini taklit etmemek için kendine engel olmaya çalışıyordu. Kuru ayaz vücuduna çarpıp elbisesinin saramadığı elleri ve yüzündeki deriyi geriyordu, ensesinden girip sırtından vücuduna doğru yayılan ürperti ile titrerken farkında olmadan düşünceleri Sir Chane'e kaydı.

Benim temasında ürpermek istediğim soğuk, sizin teniniz Sir Chane, güzün kuru ayazı değil.

Sanki düşünceleri duyulacakmış gibi yüzü kızarırken bir tarafı gülmek istiyordu. Dokunuşuna rağmen sözleri nasıl olup da içini ısıtabiliyordu, bir türlü anlamıyordu genç kadın. Ona böylesine çekilme nedeninin, hissettirdiği bu tezatlık olduğunu düşünmek ise genç kadını daha çok çıkmaza sürüklüyordu; karmaşadan hoşlanmazdı bile. Peki neden, onu her düşündüğünde hissettiği karmaşaya teslim olmak için kuvvetli bir istekle dolup taşıyordu?

Gevşemiş kollarını iki yanına sarkıtarak daha sakin bir tempoda yürümeye devam ederken bile sanki güneş daha çok ısıtıyordu evden çıktığı ana göre.

Güneş?

Sir Chane'i düşündükçe bedenini ele geçirmeye çalışan soğukla daha kolay mücadele edebildiğini fazla direnmeden kabullendi. Mr. George'un davetinde onu beraberindeki hanımlarla tanıştırmasını hatırladı hemen ardından. Miss Lillian'ın sarı bukleli hanım olduğuyla ilgili tahmininde yanılmadığını öğrenmişti. Sarışın hanımın ailesinin, Chane ailesi ile uzun yıllara dayanan dostluğu olduğunu öğrenince yaşıyla ilgili bir sayı şekillenmişti Elizabeth'in aklında ve hemen sonrasında utançla dikkatini diğer hanıma çevirmesine neden olan kız kurusu kelimesi. Miss Lillian'ın canayakın tavrı ise büsbütün kendini kötü hissetmesine neden olmuştu.

LE CHÂTEAU BLEUWhere stories live. Discover now