H u i t

697 104 45
                                    

"Miss Elizabeth?"

Genç kadını, vereceği cevabı uzun uzadıya düşünmeye iten, sorulan sorunun zorluğu ya da telaffuz edilen kelimeler değil, onları şekillendiren ses tonuydu. Elindeki keseyi biraz daha sıkarken sorgulayan mavilere çevirdi bakışlarını. Bulutların istilasından kaçan tüm mavilik karşısında duran adamın gözlerinde toplanmıştı sanki. Açık gökyüzünden hoşlanırdı Elizabeth fakat öylece beklerken kaçıp bir bulutun içine saklanma dürtüsünü bastırmaya çalışıyordu.

"Mr. Henry ile ufak bir kaza sonucu..."

"Kaza?"

Mavilerin giderek rengini kaybedip karardığını görünce bir adım geri attı farkında olmadan ama karanlık onu ele geçirmeye kararlıydı ki üzerine gelmeye devam etti. Tiz bir sesle cümlesini devam ettirdi genç kadın.

"Aslında kaza bile sayılmaz yani... Hanın merdivenlerinde ayağım takılınca... -Sir Chane'in bakışları ayaklarına kayınca bir sorun olmadığını kanıtlar gibi bir adım daha geri çekildi- Sadece bu, düşmemi engelledi."

Bulutlar dağılmasıyla genç kadın da rahat bir nefes alacakken soğuk tavrıyla aralarına giren uşağın sözleri dikkatini çekti.

"Efendim, Miss Lillian hâlâ kendine gelemedi..."

Sir Chane'in dudakları gerilip incelirken Elizabeth, bu adın sarışın bayana ait olup olmadığını merak etti.

"Durum sadece buysa sorun yok Miss Elizabeth, Mr. Henry'nin yanından daha büyük bir zararla ayrılmamanıza sevindim."

Aklı karışan Elizabeth, yanından ayrılıp Gustave diyerek hitap ettiği uşağın arkasından malikaneye giren Sir Chane'i bir süreliğine aklından çıkardı. Hızlı adımlarla seraya dönüp düzenle istiflenmiş kutuların birini çekerken -bizzat Sir Chane tarafından bünyesi nazik olarak nitelendirilen- Miss Lillian'ın, az önce son kısmına tanık olduğu tartışma yüzünden rahatsızlık yaşamış olabileceği ihtimalini düşünüyordu. Kutudan seçtiği bitki kökleriyle geri dönüp malikanenin kapısını çaldığında, onu içeri alan ciddiyet timsali Gustave olmuştu.

Siyah üniformalı uşağın peşinde ilerlerken kasabadakilerin uzun yıllar boyunca korku içerikli hikayelerle malikaneye haksızlık ettiğine karar verdi. Kapalı havaya rağmen dışarıdaki gri aydınlığın, vitrayların renklerini birkaç ton koyulaştırarak girişe yansıttığı figürler hayal ettiğinden daha güzel görünüyordu; ara sıra bulutların geçip giderken açıkta bıraktıkları güneş de yansımaların tonunu açıp figürlerin canlıymış gibi hareketlenmesine yol açıyordu.

Henüz kullanıma açılmış malikane, vitrayların yanı sıra, bahçedeki sessizliği telafi edercesine süren başka bir hareketliliği barındırıyordu girişinde. Beyaz önlükleri ve başlıklarıyla yanlarından hızlıca geçen hizmetçi kadınları izlerken onu bir koridora getiren uşağın aniden durmasıyla son anda sırtına çarpmaktan kurtardı kendini.

Girişin insanı ferahlatan genişliğinin aksine bulundukları koridor, basıklığını daha da artıran koyu renkli duvarlarıyla ürpertici bir sessizliği ağırlıyordu. Geride bıraktıkları çalışanların telaşlı adımlarının sesi ulaşmıyordu üstelik yanlarına. Kısa bir süre bekleteceğini söyleyen Gustave da bir kapının ardında kaybolunca sırtında hissettiği ürpertiyle arkasını dönüp boş duvara baktı çekingen bir şekilde. Koridor boyunca uzayan duvarların çıplaklığını yeni fark etmişti. Pencerelerdeki vitraylar yeterli bulunduğundan tablolara gerek duyulmamış gibi bomboş bırakılan duvarların, yeni temizlendiğini haber veren temiz sabun kokusunu alabilecek kadar yaklaştı.

Ortam loş olsa da, eskiden bir tablonun işgal ettiği belli olan dikdörtgen alan ile duvarın asıl rengi arasındaki hafif ton değişikliğini fark edince elini kaldırıp pütürlü yüzeyi, okşar gibi bir hareketle kontrol etti. Parmak uçlarına değen soğuk duvar mıydı tüylerini ürperten, kaldırılmış olsa bile parmaklarıyla taciz ettiği alanın eski sahibinin -tablo sakininin- olmayan varlığı mıydı, bilmiyordu. Duvarın soğukluğunu taşıyan canlı bir tenin teması ile nefesini tuttu.

LE CHÂTEAU BLEUWhere stories live. Discover now