warm

3.9K 265 40
                                    

"Sana ne oldu?"

Matt kahkaha atıp beni baştan aşağı süzerken onu ittirip içeri girdim. Sabahın üçüydü ve ben bu halde eve gidemeyecek kadar kendimi yorgun hissediyordum.

"Ee? Diamond'ı sevdin anlaşılan."

"Atlas Zec ile çocuk parkında neredeyse saatlerce seviştik."

Matt'in varlığını yere düşen bardak ile fark ettim. Yüzünde bana karşı hem hayranlık hem de öfke var gibiydi.

"Dostum... ne?"

Cameron da ondan pek farklı görünmüyordu. Ancak çok daha sakin ve olgunca karşılamaya çalıştığı açıktı. Beni kanepeye oturttu.

"Ama sen... Atlas'tan nefret edersin."

Başımı ovuşturdum. Karşı aynadan gördüğüm darmadağın saçlarım, yüzümü çizdiğini fark etmediğim çam yapraklarının izleri ve kana bulanmış neredeyse morarmış dudaklarımla gerçekten tam bir felakettim.

Elimi saçlarıma geçirdim. Bir saat önce Atlas'ın ellerini vücudumda olduğunu hatırlayınca titredim. Gözlerimi kırpıştırıp bu şok dalgasını üstümden atmaya çalıştım.

"Evet," dedim. "Öyle."

"O zaman neden siktiğimin kızını öptün?" Matt bana bağırınca ne yaptığımı kendime hatırlattım. "Bilmiyorum! Sadece konuşuyorduk. Sonra birden tartışmaya başladık. Sinir hastasıymış, bu yüzden biraz delirdi. Onu sakinleştirmeye çalışırken birden..."

Cameron sırtımı sıvazlayıp bir kahkaha attı. Evinde kimsenin olmadığını bilmek biraz olsun beni rahatlatan bir faktördü. Kimsenin bunu duymasını istemiyordum.

"İyi iş, Mendes."

"Hayır, değil. Diamond yüzünden biraz... toparlanmakta zorlandım. Öyle bir durumda kim olsa öperdim. Her neyse bundan kimseye bahsetmeyelim. Lütfen."

Matt tişörtünü ağzına alarak çıldıracakmış gibi dişledi. "Sen aptal mısın?! Tüm okul o kızla yatmak için nelerini verir biliyor musun?"

"Biz yatmadık! İkimizinde kafası biraz iyiydi. Hepsi bu. Bunu hatırlamaz bile. Üstelik kız manyağın teki. Öfkelendiğinde çıldırıyor, kendine ve etrafındaki her şeye zarar veriyor."

"Şu zamana kadar tecrübelerime bakarsak bir kadın ne kadar deliyse o kadar güzel olduğunu söyleyebilirim." Cameron ellerini çıtlatıp arkasına yaslandı. Benim dışımda herkesin bundan eğlendiği açıktı.

"Ondan ne kadar nefret ettiğini söylersen söyle. Sen bile ona dayanamadın, değil mi?" Matt diğer kanepeye oturup masada kalan bir cipsi ağzına attı. Ne kadar ona haksız olduğunu anlatmaya çalışacak olursam olayım, hiçbir kanıtım yoktu.

"Sadece uyumak istiyorum," dedim yastığı kapıp uyumak için Cameron'ı ittirdim.

***

Sabah gözlerimi açar açmaz pantolonumda bir rezillikle uyandım. Ve rüyama girenin Atlas olduğunu yavaş yavaş hatırlarken daha da çok kendime sinirlendim.

Dudaklarının tadı, kirpiklerinin bedenimde bıraktığı iç gıdıklayıcı his, teninin kokusu...

Bir bardak suya ihtiyacım vardı.

Soğuk bir suya.

Sabahın köründe Cameron'ın evinden kendi evime sızıp, öğleye yakın bir saatte uyanmıştım. Parti insanı olmadığımı her partiden sonra daha çok anlıyordum.

Damağım kupkuruydu. Başım inanılmaz ağrıyordu. Üstelik midem sanki kendi kendine içeriye doğru büzüşmüştü.

Suyu çabucak içip duşa girdim. Saçlarımı havluya sararken telefonumu şarja koydum ve kahvaltı için aşağı indim. Etrafta kimse yoktu.

Ben de gönül rahatlığıyla kahvaltımı huzur içinde edebilirdim böylelikle. Telefonumu şarjdan kapıp dar koridorda ilerlerken mesajları kontrol ettim.

"Hey, ben Diamond! Dün gece seni bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm. Arkadaşımın teselliye ihtiyacı vardı. Sonrasında seni bulamadım veeee her neyse. Eğlenceli vakit geçirdim. Belki tekrar edebiliriz :)"

Numarayı kaydettim ancak mesaj atmak için biraz beklemeye karar verdim. Açık havada neredeyse seks yapmak üzereyken sabah başka bir kızla kaldığım yerden devam edemezdim.

Tamam belki yapabilirdim ama... rüyalarıma giren Atlas'ın bir süre kafamdan uzak durması gerekiyordu.

Johnson'a mesaj atıp Xbox oynamak isteyip istemediğini sormayı tercih ettim. Vaktimi orada öldürebilirdim. Üstelik Johnson'da her daim pizza bulunurdu. Harçlığımdan olmak yerine birkaç blok ötedeki eve gidebilirdim. Üstelik ne annem ne kız kardeşim ne de babam bana yemek bırakmıştı.

Kendimi koltuğa atıp kumandayı elime aldım.

"Ne var ne yok ahbap?"

"Ah... aynı. Pek farklı sayılmaz. Ya senden? Dün gece seni göremedim."

"Oh, ben... şeydeydim. Ee, üst katta." Çabucak konuyu değiştirmeye çalıştım. Johnson'a elbette güveniyordum ama tüm herkesin bundan haberi olsun istemiyordum. Yani Atlas'ın umurunda olmadığını biliyordum. Muhtemelen böyle şeyleri hep yaşıyordu. Hatırlamayacaktı bile. Ben neden eziğin tekiymiş gibi herkese anlatıp, kendimi küçük düşürecektim ki?

"Birilerinin iyi vakit geçirmesine sevindim. Bense tüm parti boyunca Miguel ile uğraştım."

"Neden?"

"Şu kız... Var ya Atlas. Aralarından bir şey geçmiş sanırım. Miguel, Atlas'ı birlikte olmak için zorlamış. Kız, Miguel'e siktirip gitmesini söylemiş. Miguel de sinirlenip kızın üstüne gitmiş, kavgalar gibi şeyler işte."

Kumandayı sıkıca tuttum. Tepki vermemeye çalışıyordum. "Yani... kızı zorlamış mı? İstemediği bir şey için?"

Başını salladı. Belki bu kadar öfkeli olmasının sebebi buydu. İnsanlar sürekli onu istemediği şeyler için zorluyordu. Boğazım kurudu.

"Ama bu resmen... taciz?"

Johnson kumandayı kenara bırakıp bana dik dik baktı. "Ee? Ne zamandan beri Atlas umurunda? Sonuçta bir şey olmamış."

"Değil," dedim önüme dönüp. Sen de amma süt çocuğu çıktın, Shawn. Birazcık kızla oynaştın diye o küçük güç gösterisi ataerkil duyguların mı ortaya çıktı? O kız kendi başının çaresine bakabilir.

Ancak diğer yandan kendimi suçlu hissettim. Ben onu diğerleri gibi eğlence aracı görmüyordum. Ben onu hiçbir şey olarak görmüyordum. O sadece Atlas'tı. Bir numaralı düşmanım. Yalnızca bir gün önce onu boğazlayabilirdim. Şimdi ne değişmişti? Hiç. Kendimi kaybetmemem gerekiyordu. Ben o üzülünülecek çocuk değildim.

Atlas'ın kalbini kırdığı başka bir çocuk olmayacaktım.

"E oyun?"

"Şey, ben gidip biraz dinleneceğim. Üstelik ödevleri yapmadım. Sonra görüşürüz."

Hızlıca kumandayj atıp yerimden kalktım. Eve doğru yürürken Diamond beni çaldırdı. Onu görmezden gelip evime dönmeye karar verdim.

flying in the atlas // mendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin