cold

2.1K 220 61
                                    

Ne kadar uzun süredir uyumuyordum, bilmiyordum.

Ama Bosna'da çoktan gün başlamıştı ve hiçbir şekilde kendimi uykulu hissetmiyordum. Heyecan beni öyle dinç tutuyordu ki...

Bosna kesinlikle güzel bir yerdi. Soğuk olsa bile Kanada'ya göre daha sıcaktı. Tatil koyuna benzeyen mekanları genellikle karla kaplıydı. Bu yüzden mont getirmediğim için kendimi tam bir salak gibi hissettim. Koşuşturma arasında aklımdan çıkmıştı. Ter kan içinde kalmıştım. Hırkam en azından yeterince kalın sayılırdı.

Taksilerden birine biner binmez ona adresi verdim. Bana tıpkı Aleksandar'ın konuşmasını hatırlatan bir İngilizce ile sorular sormaya başladı. Kanada'dan geldiğimi öğrenince oldukça etkilendiğini belirtti. Yaşlı sayılabilirdi.

"Bu okula mı gideceksin? Sanat okulu ha?"

"Ah, hayır. Arkadaşımı görmeye geldim."

"Kanada'dan mı? Vay canına. Şanslı bir arkadaş olmalı."

Camdan dışarı bakıp ülkeyi sindirmeye çalıştım. Eğimi bol, yeşili bol, suyu bol ancak insanı azdı. Sıcak, güleryüzlü insanlara benziyorlardı. Evler pek yüksek değildi. Genellikle güvenli, doğa içinde bir hayatla birleşmiş gibilerdi. Telefon ekranlarına kilitlenmiş gençler yerine grup halinde eğlenenler, kulaklıklara bağıran çalışanlar yerine etrafı izleyerek ve yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirerek ilerleyenler, boş parklar yerine etrafta koşuşturan çocuklar vardı.

Atlas'ın neden burayı seçtiğini anlamak zor değildi.

Burası capcanlıydı.

Yemyeşil, sımsıcak ve capcanlıydı. Her bir ayrıntısı. Her bir köprüsü. Her bir mahallesi. Üstelik şu ana kadar gördüğüm en tarihi mekanlardan biriydi. Savaşın izleri bile hala görülüyor gibiydi. Renki çiçeklerin üstünde oynayan çocuklar ve onların altında duran mezarlar sıktı. Heykeller, kurşun izleri, anıtlar... Mart ayına yeni girmiş olmamıza rağmen hala her yer karlıydı.

Ve bunlara bakarken gözlerinden gururla hüzün dolan insanlar.

"Bosna'yı beğenmiş gibisin Uzun Çocuk." Şöför yüzünde ülkesiyle gurur duyan bir ifadeyle güldü. Ben de gülmeden edemedim. Haklıydı. Burası inanılmazdı.

"Bazen insan okyanus yüzünden gerisinde olanları unutuyor."

"Dert etme, okyanusun gerisine getiren birine sahipsin en azından."

Haklıydı.

Okulun önüne geldiğimizde parayı verip arabadan indim. Adam bana Bosna'yı beğenmemi umduğunu söyledi. Ben de umuyordum.

Kampüsün önünde durmuş beklerken içeri girmek için önümde güvenlik engeli olduğunu da fark etmiştim. Ayaklarım geriye çekiliyordu. Telefonumu 16 saate yakın süredir açmıyordum. Annemler muhtemelen meraktan çıldırmışlardı. Aaliyah'a attığım mesajın dünyanın en rahatlatıcı notu olmadığının farkındaydım. Ya da en açıklayıcı.

Ancak elimden gelen buydu.

Bir an için göğsüme gurur duydum. Resmen ardımda her şeyi biranda bırakıp, dünyanın öbür ucuna gitmiştim. İki kez uçak kullanarak, yarım gün içinde. Sadece bir sırt çantası ile.

Atlas için.

Bu yılın başında sorsalar nefret ettiğim kız için.

flying in the atlas // mendesWhere stories live. Discover now