warm

2.2K 221 33
                                    

Bu kadar mıydı?

Hayır. Elbette bu kadar değildi. Bu kadar çabuk pes edecek değildim. Yumruklarımı sıktım. Başım eğik kalmış, kotum kardan ıslanırken dişlerimin arasından zorla konuştum zangır zangır titrerken.

"Arkanı dön git. Ya da bana gitmemi söyle. Ama sana her şeyi anlatana kadar her gü--"

Üstüme sıcak bir şey örtündü. Ben ne olduğunu anlayamadan da sıcak bir el yanağımdaydı.

"Biliyorum," dedi Atlas gülümserken. Güvenlik kulübesinden aldığı örtüyü üstüme daha sıkı sardı. Yanağımı silerken alt dudağını ısırıyordu. "Buraya gelecek kadar aptal olabileceğini düşünmemiştim."

"Öyleyim. Bunu bilmen gerekirdi."

Bu sefer diğer yanağımdaki yaşları sildi. Yoldan geçen biri kızın iki katı bir çocuğun ağlayıp, onu teselli edenin de o kız olmasına ve üstüne bir şeyler sarmasına izin vermesine büyük ihtimalle gülerek bakardı.

Ama umurumda değildi.

"Odama gidelim. Hadi, gel. Mosmor olmuşsun. Aptal seni... Bir hırkayla buraya gelebileceğini düşündüren şey neydi?"

Sendin.

***

Atlas'ın kampüsteki odası küçüktü. Ancak kar içinde dağları ve yeşil ovaları gören büyük bir penceresi vardı. Tıpkı Kanada'daki odasında olduğu gibi.

Kenarda tek kişilik bir yatağı ve onun altında da bavulları vardı. Gardırop derdi olmadığından memnundu eminim. Ve elbette boyalar her yerde, boş alanlarda tuvaller duruyordu.

Ben odasını incelerken üstümdeki ıslanmış hırkayı çıkarttı. Çantama uzanıp yanıma aldıklarımı giydim. Beni kalorifere dayadı. Sessizce onu izledim.

Montunu çıkarıp yatağına attı. Sonra da halı parkeye oturup, ayaklarımı kucağına çekti. "Burada insanlar ayakkabılarını çıkarır," dedi. "Evlere, camilere ve çoğu tarihi yerlere ayakkabılarla giremezsin. Bu saygısızlık olarak görülür."

Botlarımı çıkarıp yanıma bıraktı. Sonra tam karşıma oturup gözlerime baktı. Aştığım Atlas Okyanusu, onun gözlerinin yanında hiçbir şeydi.

"Shawn. Ne yaptığının farkındasın, değil mi?"

Başımı salladım. Atlas soğuk ellerimi ısıtmak için kendi avuçlarının arasına aldı. Sırtımda sımsıcak kalorifer, altımda yumuşacık halı, bana dokunan Atlas... Hayatta olmak istediğim tek yerdeydim şu an. Ancak içimde her an elimden kayıp gidecekmiş gibi olan hissi bir türlü geçiremiyordum.

Çünkü öyle olacaktı.

"Neden buradasın?"

"Seninle konuşmam gerekiyordu. Seni kaybettiğimi sandım. Bir anda ortadan yok olup gideceğini düşünmemiştim. Yemin ederim gideceğini bilseydim arkandan gelirdim. Ne zaman uyandığında beni görmek istemediğini söylesen inatla orada kalırdım. Özür dilerim, çok özür dilerim."

"Tamam, şhh. Shawn. Senin özür dilemen gereken hiçbir şey yok. Buraya gelmeyi uzun süredir düşünüyordum. Oldukça uzun. Ve her şey--"

"Bana neden söylemedin?" Önce yapacağı açıklama için ağzını açtı. Fakat bir anda durdu. Çünkü ifademi görmüştü. Sikeyim, ağlıyor muydum bir aptal gibi? Birinin karşısında koca bir bebek gibi hemde?

Evet. Evet ağlıyordum.

Çünkü onu nasıl özlediğimi anlatmanın makul hiçbir yolu yoktu. Ona dokunuyordum şimdi ama boştu. Bitmiyordu bu özlem.

flying in the atlas // mendesWhere stories live. Discover now