13.3K 1.4K 1.3K
                                    

jungkook, 2017, busan

iğneleri düzenlerken makinenin olduğu tarafa geçtim ve renklerin kenarlara sıçramış damlalarını temizlemeye başladım. akşam üzeri, kol içine yapılacak bir geyik dövmesi randevusu vardı ama gece boştum o yüzden rahat davranıyor ve mekanda çalan sakin, indie müzik eşliğinde kafamda dolup taşan düşüncelerden uzaklaşıyordum.

dövme yapmayı özlemiştim ve işime geri dönmüş olmak, aklımdaki huzursuzlukla bezeli mutsuzluğu biraz olsun söküp atmıştı. renkleri temizlemeyi bitirmeye yakın kapıya asılı çan çaldı ve kafamı gelen kişiye doğru çevirdim.

yoongi hyung gelmişti.

"hoş geldin," dedim, gözlerimi ondan kaçırarak. elimdeki bez ile rafları silmeye başladım. "hyung."

"hoşbulduk," dedi ve kasanın yanındaki üçlü, deri koltuğa kendini attı. "kookie."

"neler yapıyorsun?" diye sordum ve herhangi bir sorunum olduğunu asla çaktırmamaya çalıştım.

"bugün daegu'dan döndüm," dedi ve tepkimi ölçmek için gözlerime uzunca bir süre odaklandı. "taehyung yine beni çağırdı, takıldık falan."

"ah, öyle mi?" dedim, her detayı bilmeme rağmen o an, aslında dünyanın en gereksiz şeyi olan tozları silmeye devam ettim.

"üzülmedin mi?" diye sordu yoongi ve kollarını göğsünde birleştirdiğinde kaşlarının altından sorgulayıcı bir bakış attı.

"sorun değil, hyung." dedim ve zoraki gülümsemi dudaklarıma yerleştirdim. ruhum; parça parça ellerime geliyordu. bir sakatattan farkım kalmıyordu.

"dayanabilirim."

"bana rol yapma, jungkook." dedi ve gözlerini devirirken bilmişliğine tekrar sinir oldum.

"ne yapmalıyım o zaman, hyung?" diye sordum ve lanet olası toz bezini yere fırlattım. ense köklerim bile öfkeden sızlıyordu.

"olayları detaylı düşün," diye çıkıştı ve ayağa kalkıp karşımda dikildi.

"ortada detay falan yok--" derken sözümü kesti ve derin bir nefes alıp aramızdaki buzların çiçeklerle döşenmesini sağladı.

"taehyung ile olduğum her an, senin ismini sayıklıyor. uyurken, öpüşürken, sarılırken ve kendinde değilken; sürekli ismini söylüyor, jungkook. lakin bilinci yerine geldiğinde kendisini kandırıyor ve duygularına dehşet verici bir baskı uygulayarak kalbini, bana aşık olduğuna inandırmaya çalışıyor."

"ama olmuyor, jungkook."

"çünkü o seni seviyor."

harfler; bir kalkan giyip göğsümdeki yumruk kadar yere girip çıkarken aldığım nefesleri saymaya başlamıştım. söylediklerine öylesine inanmak istiyordum ki şuan, şuracıkta dizlerimin üstüne düşüp yalvarabilirdim. çünkü; onun beni sevmesi için yanabilirdim.

yakabilirdim.

viral olacak bir yangın çıkarıp en başta kendimi benzinle yıkayabilirdim.

"h-hyung," dedim sesim titrerken. "gerçekten mi?"

"gerçekten, jungkook." dedi ve oturduğum sandalyeye gelip ağlamamı kolaylaştırmak için başımı okşamaya başladı.

"ne zaman yalan söylediğimi gördün?" diye sordu ve daha fazla ağlamaya başladım.

tenim, hücrelerimle anlaşılmaz bir kavga verirken içime doğan parlak bir güneş sayesinde kötü de olsa anlayabiliyordum. orada; daegu'da; kim taehyung da ağlıyordu.

soulmate :: vkookWhere stories live. Discover now