은하

7.4K 735 1K
                                    

*bölüm adı; galaksi.
son'a 1 kala, iyi okumalar:")

jungkook, 2018, busan

"hyung, taehyung'u kurtarmaya gidiyoruz."

yığıldığım yerden kalkarken mektup parçasını cebime sokuşturdum ve göz yaşlarımın kuruyan kalıntılarını silerken namjoon hyung ile göz göze geldim. bana hüzün dolu bakışlarını yollayan abime karşılık kararlı bir gülümseyiş yolladım ve yanından geçerek salonun orta yerinde durdum.

"herkesi topla, hyung." dedim ve kurtarma planı yaptığım kafamı iki yana sallayıp karışmış saçlarımın düzgünce alnıma düşmesini sağladım.

namjoonie ortadan kaybolup bizimkileri çağırmaya gittiğinde üç kişilik koltuğun ortasına oturdum ve burada onunla geçen konuşmamızı düşündüm. 

ona aşkımı açık açık itiraf etmiş, günahkâr olmak için çırpındığımı söylemiştim. haksız değildim, şimdi yine onun için cehennemi kendime mesken belleyecektim.

onun bal rengi gözleri için. esasında koyuydu gözleri ama öyle bir an geliyordu ki güneş yüzüne en iyi ışıklandırma sistemine sahip bir fotoğrafçı gibi ışık yayıyor, sonra o irisler bana dönüyor ve benim ellerimde, gözlerimde hatta hislerimde hayat bulup bal rengine dönüşüyordu.

kim taehyung'un sevdiğim tonlarca ayrıntısı vardı ve anlatsam... kimse anlamazdı.

çünkü kimse onu, benim gördüğüm şekilde görmüyordu.

ben onun ruh ikiziydim.

evin kapısı paldır küldür açıldığında beş adam birden salonun içine damlamıştı ve aklımdaki hayali düşünceler kendini toparlayamayarak savruldu ve küçük parçalara dağıldı. yoongi hyung, tekli koltuğa oturup diğerleri ikililere yerleştiğinde ben ayağa kalktım ve sakin bir şekilde boğazımı temizledim.

"bildiğiniz gibi," diyerek başladım ve koruyucularımız oldukları için her şeyi anladıklarını varsayarak anlatmaya devam ettim. "zamanımız kısıtlı ve sevdiğim adamı kurtarmam için yardımınız gerek."

"benimle misiniz?"

"jungkook..." diye mırıldandığı yoongi, olumsuz lafların geleceğini hissetmiştim. "taehyung'u kurtarabileceğimizi düşünmüyorum. o çoktan kendisini feda etti. bu kararın geri dönüşü hiçbir zaman olmadı."

"hayır, hyung..." diye inkar ettim düşüncesini ve ellerimi belime koyarak sonu uçurum olan yolun başındaki adımlarımı hızlandırdım. "hala şansımız var. sehun'un onu hemen öldürmeyeceğinden eminim."

o sırada seokjin konuşmaya atladı ama onun da kaşları çatıktı ve hep güvendiğim dudakları bu sefer beni bıçaklayacak taraftaydı.

"sehun bir baş melek ve böyle bir konuda rahat davranacağını düşünmüyorum. üzgünüm kookie ama," dedi ve beni yere çivileyen kelimeleri sarf etti. "taehyung çoktan ölmüş olmalı."

"hayır anlamıyorsunuz..." diye çıkıştığımda jimin sözümü kesti ve gözlerimin içine bakarak özür dilemeye çalıştı.

"asıl sen anlamıyorsun, jungkook." diyişi kalbimi çimentoya batırıp çıkartırken avuçlarımın karıncalaştığını hissediyordum. "taehyung yok artık."

"HAYIR!" diye bağırdığımda hoseok ile namjoon düşüşteki bedenime koştu ve kollarımdan tutup kaldırarak beni koltuğa oturttular. orta sehpaya bir tekme atıp cam yüzeyini kırdığımda abilerim kaçışmış, açık mutfağın masasına doğru ilerlemişti. lakin hiçbir şey önemli değildi.

soulmate :: vkookTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang