13.6K 1.4K 1.2K
                                    

taehyung, 2017, busan

sırtımda çıkan kesik yaraları sayesinde aldığım rapor sayesinde okulu bir sene kadar dondurmuştum ve nasıl yaptığını anlayamasam da jimin de benimle aynı dönemini dondurmuş ve saatler içinde birlikte bavul hazırlamaya başlamıştık. yoongi ile beraber yaşayacak olmama sevinsem de jungkook ile aynı evde olmak; ister istemez korkmamı sağlıyordu. sonuçta onu ilk gördüğümde bayılmıştım, ikinci gördüğümde kalbimin ağrısından cümle bile kuramamıştım.

üçüncü de ise yanıp tutuşmuştum.

dudakları yüzünden.

ona dokunmamalıydım. zihnime her hatırlattığımda bana küfürler etse de iyice öğrenmeliydim.

ona dokunmamalıydım.

ona dokunursam yanardım. akılları zehir eden bir cehennemin ateşi ile şeytanların arasında dans ederek küllere karışırdım.

şimdi elimde iki valiz, jimin ile onların busan'daki evinin önünde dikiliyordum ve abartısız iki dakikadır zili çalıyordum. hatta arada kapıyı bile yumruklamıştım ama açan olmamıştı. tam tekrar elimi kaldırdığımda kapı açıldı ve karşımıza o çıktı.

belindeki siyah havlu ve ıslanan saçlarından dökülen günahkâr su tanecikleri ile jungkook, güneşin öptüğü bir yunan tanrısına benziyordu. benden bir ton daha açık olan tenindeki karın kasları belirgin sayılmazdı ama sertliğini aramızdaki bir metreden bile hissedebiliyordum.

ah, tanrım; o damlalar kasıklarına doğru yol alıyordu ve ben gözlerimi gözlerine dahi çıkaramıyordum. dişlerimi sıkacak duruma geldiğimde jimin'in beni dürtükleyen kolu hayal dünyamı paramparça etti.

"gelmiyor musun, taehyung?"

jimin'in kıkırdama dolu sesi, sinirlerimi bozarken jungkook'a yandan bir bakış attım ve bana alayla gülümsediğini gördüm. gözlerimi devirirken rezilliğimi içime atıp çoktan içeri alınmış bavullarımı boşverip eve girebildim.

"hoşgeldin," diyen naif sesi, organlarımın yerini değiştirirken karşılık olarak başımla selam verdim.

"hoşbuldum." dedim ve yol gösterdiği elini takip ederek evin salonuna doğru ilerledim.

salona geldiğimizde ferah dekorasyona sahip olduğunu ve beyaz mobilyaların tercih edildiğini fark ettim. playstation kutuları doluydu ve köşedeki bir kitaplığın üzeri tamamen joystick doluydu. benim gibi video oyunu oynamayı sevdiğini anladığımda evi incelemeyi bırakıp ona döndüm.

lakin; büyük bir sorun vardı.

hala... yarı çıplaktı.

ona bakarken almayı unuttuğum nefesleri hatırladım ve ilkokul öğrencisi gibi konuşmaya çabaladım.

"gi-gidip giyin istersen." dedim ve üçlü koltuğun ortasına oturup duvardaki boya izlerine bakmaya başladım.

"istemiyorum," dedi ve kaşlarını inat edercesine yukarı kaldırıp bedenin bedenime değmesine santimler kalırken yanıma oturdu.

altındaki havlu ile bacaklarımdaki kot etkileşime geçerken aramızda, görünmez duvara benzeyen bir imge belirdi ve turuncu-mor ışıklar, duvara cam kırıklarını anımsatırcasına çizgiler çizdi. ikimiz de şaşkınca bu doğa üstü olayı izlerken işaret parmağımı merakla jungkook'un omzuna değen duvarın noktasına yerleştirdim ve dokunduğum yerdeki ışık bülteninin küçük bir patlamaya sebep verip ateşlenmesine neden oldum.

soulmate :: vkookWhere stories live. Discover now