☆ 마침내 ☆

13.8K 1K 1.6K
                                    

veda vakti geldi demek:( teşekkür yazımı sadece ilgilenenler okusun diye sona sakladım...

şimdi; son kez, iyi okumalar:)

gerçek jungkook, 2019, seul

"sonunda hayal dünyanızdan uyanabildiniz, bay jeon."

hayal dünyam mı?

uyanmak istemediğim bir dünya mı?

boğazlarıma saplanan neşterler ile bulunmadığım bir ameliyat masasından kalkar gibi hissederken anlamayan gözlerle doktora baktım ve yutkunuşlarımdaki acı his geçsin diye hafifçe öksürdüm.

"ne demek istiyorsunuz?" dedim ama yaşadıklarım öylesine gerçek geliyordu ki her şey, bir kamera şakasıymış gibi duruyordu. etrafımı aceleci bakışlarla süzdüm ama aradığımı bulamadım.

kamera falan yoktu.

bu hayat, gerçekti ve bu canımı çok yakıyordu.

"uzun süredir gözetim altındasınız ve aylardır uyuyorsunuz, bay jeon." dedi, sakallarında minik beyazlar bulunan doktor. "kısacası hastalığınızın ağır bir döneminden geçtiniz. umuyoruz ki bir daha bu kadar derin bir uykuya yatmayacaksınız."

"gördüklerim..." dedim ama dilimin ucundaki kelime; yaşadıklarımdı. "hepsi yalan mıydı?"

"üzgünüm," dedi onaylar bir tavırla doktor ve sinirlerim daha da bozulmaya başladı. nasıl üzgün olabiliyordu? o da mı kalbini, hayalinde canlandırdığı başka bir adama kaptırmıştı? ona dokunamamak ile sınanmış ve kazandığını sandığı sırada ellerinden kaçırıp kaybetmişti? o nasıl üzgün olabiliyordu? o benim kadar sevmiş miydi?

o benim kadar dibe düşmüş müydü?

attığım tekmelerle doktoru yere düşürdüğümde hemşireler kaçıştı ve içlerinden cesur olanı vücudumu tutarak yatağa yapıştırdı. hareketlerimi engellerken doktor üstünü silkerek ayağa kalktı ve bana dümdüz bir bakış attı.

"ilaçlarınızın dozunu arttırıyorum, bay jeon." dedi ve bir şeyler çiziktirdiği kağıdı beni sakinleştirmeye çalışan hemşireye verdi. "ayrıca akşama yeni odanıza alınacaksınız, lütfen o vakte kadar sorun çıkarmayın."

önce doktor, sonra hemşireler ve sonra beni tutan kadın gitti.

odanın kapısının çarparken çıkardığı ses, yüzüme bir tokat gibi indiğinde nefes almak zorunda kaldım ve baş ucumda duran beş çeşit hapa baktım. neyim vardı?

ben yalnızca aşık olduğumu hatırlıyordum.

güneşin tenine tarihi kalıntılar bıraktığı, yakışıklı sıfatının az kaldığı ve bir yağmur ormanında yetişen nadide bir adama aşık olduğumu saniye saniye, dakika dakika hatırlıyordum. kalbimdeki atış fırtınaları, onun adını ses tellerime çıkardığımda artıyor ve gözlerini, karşımdaki duvarda canlandırdığımda ellerim titriyordu.

fakat o, yalnızca bir hayaldi.

bu gerçek, beni bitiriyordu.

yataktan kalkıp odada bulunan tek pencerenin yanına ilerledim ve dışarı çıkma yasağımın olmadığı aklıma geldi. hastane bahçesinin uzun ağaçlarla çevrili sınırları ve pamuktan desenler çizen beyaz bulutlar, sızımı dindiren bir merhem gibi gülümsememe neden oluyordu. bu nedenle üstümdeki mavi, iğrenç tasarlanmış hasta kıyafetine rağmen pencereden uzaklaştım ve kapının kulpunu çevirdim.

soulmate :: vkookWhere stories live. Discover now