Bölüm 17 (Evimiz)

2.1K 80 8
                                    

Çok uzun bir yol gelmiştik. Beni uyutmamış olsa bile ben kendim uyumuştum zaten. Arabanın fren sesiyle savrularak uyandım. Bir ev vardı (ev demeye bin şahit ister-saray yavrusu). İşte o evin (!) otoparkındaydık, yani ben oradaydım, Trevis yoktu.

Etrafı biraz daha incelerken arabanın kilit mekanizması açıldı ve bir siluet belirdi, kapımın camında, bu Trevis'ti. Hemen gözlerimi kapattım ve uyuyor numarası yapmaya başladım.

Arabanın kapısını açtı içeriye soğuk hava doldu ama kimin umurunda, öylece durup beni izliyordu.Bir şeyler mırıldandı sonra, bu sefer düzgün bir şekilde, tekrar kucağına aldı beni.Gözlerimi açmadan konuştum.

-"Beni böyle taşımaya alıştırırsan  hep kucak isterim, haberin olsun." Gözlerimi açtım ve bu şekilde gözlerine baktım. Uyandığımı anlayınca beni hemen yere indirir sanmıştım, yapmadı. Sakinleşmişti. Gözlerinde bu sefer şefkat ve sevgi vardı. Hiçbir şey söylemedi sadece yürümeye devam etti.(Arada bana baktığını atlamamak gerek tabi.) Bense aralıksız onun gözlerine bakıyordum.

-"Burası neresi ?" Evin (!) içine girmiştik. Gösterişin aksine evde daha çok saflık yani beyaz hakimdi.

-"Burası..."meraklandırmak için yapıyordu. "...Bizim evimiz."

-"Bizim evimiz mi ?" Hiçbir şey söylemedi. Artık merdivenlerden çıkarıyordu beni. Gözleri tekrar gözlerimle buluştuğunda, gözlerinde kararlılık vardı. Bir odaya girdik, çift kişilik bir yatak, karşısında makyaj masası ayna ve büyük bir gardolap vardı.

Beni yatağın üzerine hafifçe bıraktı, bırakırken de alnıma hafiften bir öpücük kondurdu.

-"Şimdi üzerini giyin, istersen banyo da yapabilirsin, lavabo orada," diyerek sağ tarafımda duran kapıyı gösterdi. Ve devam etti : "Giyeceğin kıyafet dolapta asılı, yarım saat sonra aşağıda ol." Yine emir vererek konuşmaya başlamıştı, halbuki en başta ne güzeldi : Geldi beni yatağa bıraktı (kibar bir erkek gibi) sonra alnımdan öptü falan, ama bir cümleyle her şeyi mahvetti yine şapşal. Bütün düşüncelerimi bir kenara bıraktım ve yataktan kalktım.

Kıyafeti çok merak ettiğim için önce dolaba baktım. Askıda çok güzel, kar gibi beyaz, kolları dantel işlemeli, kısa bir elbise, onun altında ise yine beyaz rugan platform topuklu bir çift ayakkabı duruyordu. Kesin yemeğe çıkaracaktı beni.

Apar topar soyunup, (kıyafetlerimi ve iç çamaşırlarımı oda da bırakacak kadar aceleci..) banyoya girdim. Beyaz bir bornoz duruyordu, hemen ona sarındım, saçıma da bir havlu dolarken aynı zaman da banyonun kapısını açıp odaya girdim.

Bana bakan Trevis'i hiç umursamadım bile çünkü burada olacağını biliyordum. Ve muhtemelen ben gelene kadar beni iç çamaşırlarımla hayal etmekle meşguldü.

-"Çık dışarı, üzerimi giyincem !" Sadece bana baktı ve söylediğimi yerine getirmek için yataktan kalktı. Buna ne olmuştu böyle normalde itiraz eder veya 'Ben burdayken de giyinebilirsin.' tarzında şeyler söylerdi. Yakında çıkar kokusu...

Makyaj masasının çekmecesinde bir tarak buldum ve saçlarımı onunla taradım. Dolaptan elbiseyi çıkarttım, sudyenimin askısı dantel işlemeden belli olmasın diye askıları çıkarttım, ayni zamanda straplez olarak giyilmesi büyük bir şanstı. Zor da olsa belimdeki fermuarı enseme kadar çekebildim. Son kez dolabın yanına gittim ve ayakkabılarımı aldım, (Ayak numaramı nereden öğrendiğini merak etmiyor değildim hani..) giydim. Aynanın karşına geçip biraz rimel sürdüm ve kendime şans dileyerek odadan çıktım.

Aşağıya indiğimde, Trevis imalı bir şekilde kolundaki saate bakıyordu. Ama dikkatimi çeken bir şey daha vardı: Trevis üzerine takım elbise giymişti, gerçekten inanılmaz görünüyordu.

-"Harika olmuşsun !" Gözleri kamaşmış gibi bakıyordu (yani gözlerini biraz kısmıştı.) Yanaklarımın domates gibi kızardığına  bahse girerim.

-"Teşekkür ederim, sende iyi görünüyorsun." Kızardığımı görünce gülmemek için kendini zor tuttu, pislik.

-"Bayanlar önden..." dedi kapıyı geçebilmem için tutarak. 'Kafana saksı filan mı düştü acaba ?' diye sormak geldi içimden ama anın büyüsünü bozmak istemedim. Bir baktım arkamdan koşuyor, yol verdim geçsin diye, meğerse arabanın kapısını da aynı şekilde tutmak için koşuyormuş.

-"Sen iyi misin, Trevis, istersen önce bir hastaneye falan uğrayalım. Kafanın röntgenini çeksinler, kafana saksı düştüğünden şüpheleniyorum da, ne dersin ?"

-"Kapa çenenide, bin şu arabaya !"

-"Hastaneye gitmeye gerek kalmadıııı !" dedim, sanki uzaktaki birine sesleniyormuş gibi. Sonra da oturdum, deri koltuğa. Trevis'te oturunca, cevabının restoran olduğunu tahmin ettiğim soruyu sordum.

-"Ee nereye gidiyoruz ?" Yüzüme baktı ve derin bir nefes aldı.

-"Evlenmeye..."

LanetliWhere stories live. Discover now