Bölüm 26 (Hastane)

1.3K 50 2
                                    

İkinci kat 78. oda. İçeri girdiğimde hiç beklemediğim bir sürprizle karşılaştım. Tim... Yatakta baygın bir şekilde yatıyordu. Kolların da serumlar, göğsünde ne işe yaradığını anlayamadığım yuvarlak bantlar vardı, ağzında oksijen maskesi vardı ve kalp atışını gösteren bir makineye bağlıydı. Burası bir yoğun bakım odasıydı. Tim'in bu halini görmenin şokuyla içeri de ne kadar kaldığımı bilmiyordum ama bir hemşire gelip beni bir daha yoğun bakım odalarına girmem için uyarırken aynı zamanda kolumdan çekiştirerek koridora sürükledi. Yine aynısı olmuştu, görüyordum ama duymuyordum, sanki zaman durmuş gibiydi, o kadar yavaş hareket ediyordu ki insanlar, bir film de ağır çekimde oynatılıyormuş gibi hissediyordum kendimi.

Biraz düşününce Tim'in yüzüne hiç bakmadığımı farkettim. Odadaki o parçalanmış vücudun üzerindeki kafa en son bizim eve geldiği gibiydi sanki, öyle hatırlıyorum. Oraya tekrar girmek istedim fakat hemşirenin söyledikleri geldi aklıma, vazgeçtim. Trevis'in odası hangisiydi acaba, danışmadan öğrenmiştim fakat şu anda hatırlayamıyordum. Bana neler oluyordu böyle? Kendimi salak gibi hissediyordum.

Söylene söylene tekrar danışmanın yanına indim ve birinci katta 52. oda da olduğunu tekrar hatırlattılar, bunun yanında geri zekalıymışım gibi bakmayı da ihmal etmediler. Omuz silkip Trevis'in odasına doğru yürümeye başladım. Zemin kattan birinci kata merdivenlerden çıktım. Merdivenlerin bitiminde koridorlar sağa ve sola ayrılıyordu. Odaların üstlerindeki tabelalara baktım. Sol koridorun sonundaki odanın numarası 50'ydi. Bu yüzden sağ koridordaki ikinci kapının numarasına falan bakmadan paldır küldür içeriye daldım. Trevis'in gözleri bir anda açıldı. Çok ses yapmıştım, diğer hastalar bile uyanmış olabilirdi yani, o derece. Aldırmadan yatağın yanındaki koltuğa oturdum. Gözleriyle beni takip ediyordu. Her hareketimi dikkatlice izliyordu. Koltuğa oturdum sonunda.

-"Sen kimsin ?" Ne kadar duygusuz bir soruydu.

-"Bilmem, ben kimim ?" O kadar bıkmıştım ki, kendimi ona en baştan anlatmam gerekirken ben saçma sapan cevaplar veriyordum. Böyle yaparsam acaba hafıza kaybı kalıcı olur muydu ki ?

-"Peki ben kimim ?" Alınmış görünmüyordu. Buna düzgün bir cevap vermeliydim, en azından kendini bilmeye hakkı var.

-"Sen Trevis'sin, benim Trevis'im." Ne kadar da açıklayıcı bir cevap ama (!) Bununla beraber sağ gözümden bir damla yaş düştü, yanağımdan süzülerek boynuma ve oradan da tişörtümün yakasına gelerek hafif bir ıslaklık bıraktı. Onu kıskanan, sol gözümden de iki damla yaş düştü ve daha fazla dayanamayarak hüngür hüngür ağlamaya başladım.Trevis bana acıyor gibi bakıyordu. Hiç bir şey söylemeyerek kollarını uzattı bana doğru, benimle birlikte o da acı çekiyormuş gibi hissettim ve buna bir son vermek istedim. Tekrar kollarına baktım, ona baktım yalvarıyordu sanki, bir an bile tereddüt etmeden koltuktan kalkarak kendimi onun kollarına bıraktım. Teninin sıcaklığını tekrar tenimde hissetmek, tarif edilemez bir duyguydu bu. Yatağında hafifçe yana kaydı ve ne yapmak istediğini anlamıştım. Hemen bacaklarımı onun bacaklarının yanına koydum. Kendimi onun yanında güvende hissediyordum. Ona bir şey olacak diye çok korkuyordum. Bir anda girmişti hayatıma, bir anda çıkmasından çok korkuyordum.

Onun sıcaklığında uyuyakalmıştım ve bu iki gündür uyuduğum en huzurlu uykuydu. Hemşirenin dürtüklemesiyle kalkmasıydım, her şey daha güzel olabilirdi. Fakat hemşire bu sefer tek gelmemişti, yanında Uzman Doktor da vardı. Benim kalkmamla Trevis' de uyanmış oldu.

Uzman Doktor, Trevis'in çizelgesini inceledi ve ona günü, saati ve adını sordu. Adını bana bakarak söylemişti, saati de duvardaki saate bakarak söylemişti ama günü söyleyememişti. Ben olsam bende söyleyemezdim.

-" Aferin Trevis. En azından adını öğrenmişsin. Ama endişelenme, her şeyi anımsayacaksın. Kendini zorlamana gerek yok. Bu arada bugün perşembe, unutmasan iyi olur." Çıkarken duvardaki saati alarak gitti. Bana baktı ve ikimiz de gülmeye başladık.

-"Katya ?" Bunun için biraz erken değil mi ? Ben daha adımı bile söylemedim.

LanetliWo Geschichten leben. Entdecke jetzt