Bölüm 18 (Evlenme)

2.1K 76 8
                                    

Bir afalladım önce, yemeğe dedi o değil mi ?

-"Yemeğe ?"

-"Hayır canım, evlenmeye." Duyduklarıma inanamıyordum, bir gecelik odamı Tim'le paylaşmamın cezası bu kadar kötü olamazdı. Hem benim fikrimi bile sormamıştı, bu çok acımasızcaydı.

-"Evlenme teklifi ettiğini ve benim de kabul ettiğimi hatırlamıyorum ?"

-"Çünkü ben evlenme teklifi etmedim ve sende kabul etmedin !"

-"Trevis, sadece kendini düşünmekten vazgeç, ben evlenemem. Bu kim olursa olsun değişmeyecek, sen olsan bile...Benim evlenme fobim var." Bu çok saçmaydı ama durumumu anlatacak daha açıklayıcı bir anlatım şekli olamazdı. Tam tahmin ettiğim gibi önce güldü.

-"Nasıl bir fobiymiş o öyle ?" Gözlerimi ayaklarıma dikmiştim. O anda kırmızı ışıkta durduğunu ve beni izlediğini hissettim.

-"Annemle babamın evde sürekli kavga etmelerinden bıkmıştım, boşandıklarında daha mutlu olacağımı düşünüyordum. O zamanlar bende senin gibi bencildim, sadece kendi mutluluğumu düşünüyordum, çünkü annem mahkemenin olduğu gün bile üzgün görünmüyordu. Ama babama delice aşık olduğunu hiçbir zaman bizden saklamamıştı." Yeşil ışık yanmış olacak ki tekrar gitmeye başladık. "Bir süre sonra annem olan olayları unutabilmek için (kendisi hep 'Unutmak yoktur, alışmak vardır.' derdi) veya para kazanabilmek için  kendi evimizde kendini satmaya başladı. Ve gelen adamlar beni de öylelerinden sanıp bana yiyecekmiş gibi bakıyorlardı. Yani eğer evlenmek bir gün bırakıp gitmek ve sonra da düşmekse hiçbir güç beni evlenmeye zorlayamaz !"

Hala ayaklarıma bakıyordum. Araba tekrar durdu, bu sefer ışıktan değildi. Bana uzandı, eli çenemi kavrayıp başımı hem kendine çevirdi hem de gözlerine bakabilmem için biraz yukarıya kaldırdı.

-"Böyle bir şey olmayacak. Ben seni seviyorum, biz..." Sustu. Cümlesini yarım bıraktı ve gözlerimi sildi, işte o zaman ağladığımı farkettim.

-"Biz ne ?"

-"Senin benim hakkımdaki düşüncelerini bilmiyorum. Beni sevmiyor olabilirsin bu yüzden cümlemi tamamlamadım. Biz severek evleneceğiz diyecektim." Önce içini çekti, sonra ellerini. Bu sefer o ayaklarına bakmaya başladı. Bir süre öylece kaldık. İkimiz de konuşmuyorduk. Sessizliği bozan ben oldum.

-"Severek evlensek bile bir süre sonra, o sevgiden eser kalmıyor işte. Ben 'evlenmek aşkı öldürür' diyenlere katılıyorum. Ama ille de evleneceğiz dersen beni öldürmüş olursun !"

Telefonunu çıkardı ve arama kayıtlarında olan birini aradı.

-"İyi günler, ben evlenme işlemleri için aramıştım...Bugün saat 16:00'da...Evet...Onu iptal edebilir misiniz lütfen? Çok teşekkürler." Arabayı tekrar sürmeye başladı, istemsizce gülümsedim. Biraz ileriden U dönüşü yaptık ve geldiğimiz yolun tersine gitmeye başladık. Kiliseyi arayıp, nikahı iptal ettiğine hala inanamıyordum.

-"Sen mutsuz olacaksan benim mutlu olmamın ne anlamı var ki ?" Uzun bir sessizlikten sonra sadece bunu söyledi ve bana dönüp güldü. "Sabahtan beri yemeğe mi gidiyoruz dediğine göre acıkmış olmalısın." Yaklaşık on dakika sonra lüks bir restoranın otoparkına park ediyorduk. Bir vale kapımı açtı ve indim. Trevis valeye 10 dolar verdi. Koluna girmek için bekliyordum, en sonunda yanıma geldi ve kolunu uzattı, içeriye böyle girdik. Burada tanınıyor heralde bizi en güzel yere oturttular. Bana göre sağım, Trevis'e göre solu camdı. Geriye kalan üç tarafımız ise diğer masaların görememesi için tahta paravanla çevrilmişti. Önümüzde bir mönü vardı. Ben içini karıştırırken, Trevis masadaki zile basıp garsonu çağırmıştı bile.

-"Her zamankinden. Katya sen ?"

-"Biraz daha zamana ihtiyacım var sanırım."

-"Katya'nınkini de söyleyince getirirsin, Jimy, biz seni çağıracağız."

-"Tabi, efendim nasıl isterseniz." Garson gittikten sonra ne yiyeceğime karar vermiştim. İstiridye istemişti canım, ama fazla pişmiş olmayacaktı. Isteğimi Trevis'e söyledim önce sırıttı sonra garsonu çağırıp, çiğ istiridye istediğimi söyledi. Yanında da bir şişe kırmızı şarap istedi.

Siparişlerimiz gelene kadar konuşmadık. Ben dışarıyı seyrettim,o da beni. Geldiğinde Trevis'in her zaman çiğ istiridye yediğini ve sırıtımasının nedenini anlamış oldum. Jimy elinde bir kase kraker ve bir kase kırmızı sos da getirmişti, bunları masa da tam ortamıza koydu.

Önümdeki tabağa baktım ve istiridyelere acıdım sonra bir tanesini elimle tuttum. Üzerine iki damla sos damlatıp, kabuğu ağzıma götürdüm, içindekini emdim ve ağzıma bir kraker attım. Tadı tarif edilemezdi. Et sertti, ama aynı zamanda kremsi bir kıvamı vardı.   Gözlerimi açtığım da Trevis'in, istiridyeyi nasıl keyifle yediğimi izlediğini gördüm ve omuz silkip yemeye devam ettim. Güldü ve o da yemeye devam etti. İki düzine istiridyeyi göz açıp kapayana kadar mideye indirmiştik. Daha sonra yemekle beraber içemediğimiz şaraplarımızı bitirdik. Ben 4 kadeh içmiştim, Trevis kalan bütün şişeyi kafaya dikmişti ondan önce istediği şişeyi söylemiyorum bile. (Diğer masalar görmüyordu nasıl olsa.) Ona rağmen ben ayakta duramıyordum ve Trevis bana hakim olmaya çalışıyordu.

Jimy masamıza küçük tahta bir kutu bıraktı. Bunun hesabı ödemek için olduğunu biliyordum. Trevis'in ne kadar para koyduğuna hiç dikkat etmedim, şarabın etkisinden dolayı kendimi pek iyi hissetmiyordum.

-"Yaa bıraksana beni ! Kolum acıyor. Hem sen benden daha sarhoşsun, benim seni tutmam gerekiyor." Rahat bir yere oturduğumu hissettim. Aaa ne ara arabaya geldik biz ? "Ben eve gitmek istiyorum." Sesim uykulu çıkmıştı.

-"Tamam, eve gideceğiz, sakin ol." Beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama ben zaten sakindim.

-"Beni kaçıracaksın değil mi ? Ben kendi evime gitmek istiyorum, Trevis, kendi evime işte." Sonrasını hatırlamıyorum uyandığımda öğlen olmuştu ve kendi yatağımdaydım. Tuvalete gitmek için doğruldum ve kalktım, daha doğrusu kalkmaya çalıştım. Ve kendimi Trevis'in üzerinde buldum.

-"Noluyo yaa ?"

LanetliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin