Bölüm 28 (Şeytan)

1.3K 49 1
                                    

Onun isteğini yarıda kestim. Hastanede olmazdı sonuçta. Bana ateş saçan gözlerle bakan Trevis'e cevap verdim. Içimden bu haline kahkaha atıyordum, bunu bilse bana neler yapardı hayal bile edemiyorum.

-"Hastane de olmaz bebeğim." Kollarının arasından çıkarken pis pis sırıtıyordum.

-"Bu olay burada kapanmadı, küçük hanım !" Kapının kulbunu tutmuştum ki söylediği şeyi duymamla yerime çivilendim. Bu benim Trevis'im olamazdı, bu ses ona ait değildi. Yavaşça ona doğru döndüm ve gömleğinin düğmelerini iliklerken kaşlarının altından beni izlediğini gördüm, bir anlık yanılsama gibi. Şeytanın insan kılığına bürünmüş halini gördüm sanki. Trevis'i birden kendime o kadar uzak hissettim ki sanki aramızda aşılamayacak kadar yüksek dağlar vardı. Gerginliğim elle tutulur bir şekilde odaya dağılırken ben orada durmuş onu izliyordum, hala. Her bir düğmeyi itinayla iliklerken, benim onu izlediğimi bildiği halde bir kere bile yüzüme bakmadı. Beni duymuş gibi, bana doğru yürümeye başlamıştı, altında siyah eskitilmiş bir kot ve üzerinde siyah ve mor renklerle süslenmiş gömleği vardı, üstten 3 düğmesi açıktı. Dibime kadar girip gözlerimin içine bakarak konuştu.

-"Bu kadar çok düşünürsen, işin içinden çıkamazsın !" Öylece yanımdan geçip gitti. Ne demekti bu şimdi? Arkasından gitmeye başladım ama o, yolu yarılamıştı. Dışarıya çıktığımızda, aradaki mesafeyi koruyarak yürürken, bir anda durdu ve kollarını iki yanına açarak gökyüzüne doğru bağırdı.

-"Özgürlük !" O durduğu için bende durmuştum ve uzaktan onu izliyordum. Otoparka baktıktan sonra bana döndü ve konuşmaya başladı.

-"Benim arabam nerede ?" Gözlerimi devirdim ve yürümeye başladım.

-"Buraya ambulansla geldin ! Ne o, Randevun mu var !" Bu bir soru cümlesi değildi sadece hastaneden çıktığı anda arabasını istemesine, verdiğim sinirli bir yanıttı. Onu geçtim ve otoparktan çıktım. Sinirlerim o kadar bozulmuştu ki, eve kadar yürümeye karar verdim. Evle arası yaklaşık 1 kilometre'ydi. Kaldırımda yürümeye başlamışken üzerimdeki kan içindeki paspal kıyafetlerime bakmadan kornaya basıp, laf atan bir iki arabaya orta parmağımı gösterdim.

-"Dişli hatun !" diye bağırdı arabanın birindeki serseri. En sonunda biraz insafa gelen Trevis, yanıma gelip elimi tuttu. Bunu şu anda beni korumak için yapmasını bir kenara bırakmazdım, sevdiği için yapmıyordu, zorunluluk gibi bir şeydi bu onun için. Elimi geri çektim ve pantolonumun ceplerine soktum. Ellerimin telefonumu bulmasıyla Tim geldi aklıma. Keşke çıkmadan önce ona baksaydım. Neden yapmış olduğuyla artık o kadar ilgilenmiyordum, o beni seviyor. Kazadan önce Trevis'de seviyordu ama 2 günde ben ne olduğunu anlayamadan çok değişti.

-"Eve daha çok mu var ?" Trevis'in bir çocuk gibi çıkan isyankar sesiyle bölündü düşüncelerim. Dönüp kendisine baktım, eski Trevis geri gelmişti, gözleri artık şeytanın gözleri degildi. Elini tutmadığım için alınmış görünmüyordu. Geri önüme döndüm ve sorusunu yanıtladım.

-"Evet. Cidden hiçbir şey hatırlamıyor musun ?" En merak ettiğim soruydu bu. Hatırlamıyorsa eğer onunla yaşadığımız hiçbir şeyi hatırlamıyor demektir. Belki de bu ilişkiyi burada bitirmeliydim. Daha fazla acı çekmeden ve çektirmeden. Belki de yaşayacağım en güzel anıları geri çevireceğim ama doğru olanı yapmış olacağım. Dünyaya geri döndüğümde Trevis'in hararetli bir şekilde bir şeyler anlattığını ama daha çok soru sorduğunu farkettim.

-"...Mesela sen; seni biliyorum, adını hatırlıyorum ama nasıl tanıştığımız ve aramızdaki ilişkinin ne derece olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Elimi bile tutmuyorsun baksana !" Sitem ediyordu. Haklıydı. Elini tutmamamın sebebi kişisel değildi elbette ama bir açıklamada bulunmadığım için öyle görünüyordu. Doğal olarak onu sevmediğimi düşünüyordu. Boşver, böylesi daha iyi.

-"Bir dakika, başını kaçırdım? " diyerek son söylediği cümleyi önemsememeye çalıştım.

-"Diyorum ki; hiçbir şey değil, elbette hatırladığım bazı şeyler var, ama o kadar bulanık ve parça parça ki, birleştiremiyorum. Bana yardım etmek ister misin ?"

-" Tabiki isterim, arkadaşız sonuçta değil mi ?" diyerek omuzuna vurdum. Arkadaş kelimesi Trevis'le bana hiç yakışmamıştı. Ağzımdan nasıl çıktığını bilmediğim bu kelime kalbime hançer gibi saplanıp kalırken, boğazımda düğüm, gözlerimde yaşa dönüşmüştü.

-"Katya, bir sorun var ama !" Ne sorun olabilirdi ki. O hafızasını kaybetmişti bende arkadaşça ona yardım edecektim işte, sorun bunun neresinde şimdi?

-"Neymiş o ?"

-"Bana verdiğin bir öpücük vardı hatırlıyor musun ?" Lanet olsun, neden onu hatırlarsın ki ! "Işte o öpücük bana hiç arkadaşça gelmedi !"

LanetliWhere stories live. Discover now