fünfzehn ✿ i'm with you

2.9K 326 62
                                    

YOONGI

Havalar soğumuştu. 

Buraya ilk adımımı attığımda yağan yağmurlar azalsa da yerini kuru bir soğuğa teslim ediyor oluşu hoşuma gitmiyordu. Ağaçlar girecekleri çetin kışın ağırlığını taşırcasına kasvetli bir edayla hışırdarken soluk maviye bürünmüş gökyüzü kayısı rengindeki güneşi saklıyordu. Etraftaki hayvan sesleri azalmış, yerini alışık olmadığım bir dinginliğe bırakmıştı sanki, burada neredeyse bir aydan fazla barındığımdan mıdır bilmem tüm özelliklerini benimsemiştim bile.

En çok da onu benimsemiştim galiba. Uzun ve karamelli çikolata rengindeki saçları bacaklarımı gıdıklayan, tam şu anda gözlerimin ardındaki kapıyı aralayabildiğine emin olduğum derinlikteki okyanus gözleriyle bana bakıp bir yuva sıcaklığında gülümseyen kızdı. Bana gelmeyi kabul edip kalbinin anahtarını teslim edeli tam iki hafta olmuştu ve her geçen saniye ona daha fazla bağlandığımı hissediyordum. Ava giderken, yemek yerken, sohbet ederken, uyurken hatta nefes alırken ondan gözlerimi alamıyordum ve bu deli tutkun hallerim beni şaşırtıyordu. 

Umursamaz ve dışarıya gülse de içine atan biri olarak tanınan ben Min Yoongi, hayatımda ilk kez aptal bir sevgili olayından çok daha farklı türden şeyler hissediyordum. Öyle ki zamanımın doluyor oluşu düşüncesi beni korkuttuğunda buraya kendi tercihimle gelmişim fikri uyandırmıştı zihnimde. En başta küfürler ederek kaçmak için debelendiğim yerden şimdi kendi hür irademle kaçmaktan korkuyordum. Onu bırakmaktan, bir daha ay ışığı çehresini görememekten ya da onunla yaptığımız en küçük aktiviteyi bile bir daha yapamamaktan öylesine korkuyordum ki, sırf bu yüzden hayatımı bir kez daha sorguladım.

Gitmek zorunda mıydım? Hala bana hiçbir şekilde ulaşamamışlarken, ulaşabileceklerini de sanmıyorken, tekrar eski yaşantıma dönmeli miydim? Kafam allak bullaktı, bir yanım dünyanın tüm acımasız gerçeklerine rağmen ona tutunmak isterken diğer bir yanım halletmem gereken yarım kalmış işlerin olduğunu söylüyor ve ısrarla gitmem gerektiğini bildiriyordu.

Güneşin tam tepede olduğu bu vakitlerde, şelalenin karşısındaki tek tük ağacın bulunduğu bu tepede kollarını heybetle göğe uzatmış asırları devirmiş bir çınarın altında oturuyorduk. Alex kafasını bacaklarımın üzerine koymuş yatarken ben de sırtımı ağacın gövdesine vermiş el verdiği müddetçe gökyüzünü ve gökyüzünden daha güzel olan sevdiğim kadının yüzünü izliyordum.Hiçbir şey konuşmuyor, yalnızca düşüncelerimizin sessizliğinde huzur bulmaya çalışıyorduk. Yüzündeki gülümseyen ifade arada donuklaştığında endişeleniyordum. Onun arada bir gelen kederli hallerinin açıklamasını hala bulamayışım beni ayrıca üzse de üzerine gidip kendimden kaçırmaya niyetim yoktu. Bu yüzden bana anlatacağı günü sabırla bekleyecektim.

Karnında buluşan ellerimizi diğer eliyle okşarken uzun aradan sonra ilk kez melodik sesini duymama izin verdi.

"Kış yaklaştı, havalar soğuyacak."

"Evet."

"Hazırlık yapmalıyım. Odun toplayıp, erzak depolamalı ve biraz da kalın giysi örmeliyim."

Belirgin bir şaşkınlıkla benden kaçırdığı gözlerine bakıp "Yapmalıyım derken?" diye sordum ciddiyetle. "Birlikte yapmalıyız."

Önce birleşmiş ellerimizi okşayan eli çekildi ardından elimle kenetlenmiş diğer eli biraz gevşedi. Ürkmüştüm. Hangi cevabın, ya da hangi göndermenin geleceğini az çok tahmin edebiliyordum. İkilem yine kapıdaydı.

"Hayır Yoongi -ah, senin şimdiye kadar gitmiş olman gerekiyordu zaten. Sonbaharda hastalanabilirsin."

"Ne dediğinin farkında mısın sen Alex?" Kaşlarımı çatmış ona bakarken irislerine hücum eden demir kadar sert bir farkındalık ve kararlılık ifadesini gördüm. "Buradan öylece gitmemi mi istiyorsun?"

wild child | myg  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin