22. Bölüm : "Nasip"

2.1K 186 13
                                    

Sabrın sonu selamet.

Sabır; imana en büyük alamet.

Birini sevdiğinizi ona en güzel nasıl hissettirirsiniz?

Ondan gelen iyiliklere iyi olarak mı, kötülüklere iyi olarak mı?

Mesela anne ve babanız; bir hata sonucu onlardan azar yediğiniz de, karşılığında isyan etmenizden mi mutlu olurlar? Hatanızı bilip, özür dilemenizden mi?

Asi çocuk mu gözdesidir ebeveyninin, saygılı çocuk mu?

Peki ya adalet?

Asi ve saygılıya aynı muamelede bulunması mıdır ebeveyninin?

Böyledir ilahi adalette.

Bu soruların, doğru cevapları gibi.

Hayırda, şerde Allah'tandır.

Edep ve iman ise; hayra şükretmek, şerre sabretmek ve sahibine şikayet etmemektir. Hatta o şerri, kendinden bilmektir. Ne yaptım ben, nerede hata yaptım? Sorularını kendine sorabilmektir.

Erva, sabretti. Anlık gafletleri ve boşlukları sayılmazsa bu imtihandan alnının akıyla geçti.

Şimdi günleri; yağmurun ardından gökkuşağı idi.

Neden ben? Neden bu yağmur? Nerede güneş? Demedi.

Ve doğdu yağmurun ardından güneşi, getirdi beraberinde gök yüzü şölenini.

Kara bulutlar dağıldı üzerlerinden ve rengarenk oldu hayatları.

Renkli kişilikler de eklendi.

Yıldız ailesi gibi.

Evlerini temizlemişlerdi onlar gelmeden, şimdi de eşya yerleştiriyorlardı.

Kendileri de üst kata çoktan yerleşmişlerdi.

Dernekten kadın erkek bir sürü kişi yardıma gelmişti ve bir elden halletmişlerdi. İki evin temizliğini ve taşıma işini de.

Erva taşınan eşyalarını, Esma ile yerli yerine koymuştu. Şimdi kabasına yardım ediyordu Dilan Hanımlarınkine, ama sonra rahat etsinler diye kendi hallerine bırakacaktı. Tabi akşam için yemeğe çağırarak.

Hatta izin verirse, Mirza'yı da alırdı el ayak altından. Çocuklarla oynardı yukarıda. Hem odasını da görmüş olurdu. Erva çok heyecanlıydı bu konuda. Ne tepki verecek, beğenecek mi bilemiyordu. Ve heyecanlanıyordu bu yüzden.

İki saatin sonunda taşınmıştı eşyalar. Yüzü terden ve yorgunluktan kızaran Ahmet'e su uzattı hemen. Bir de peçete. Rahatsız olacağını ve silmek isteyeceğini biliyordu terini.

Yorgun olmasına rağmen gülümseyerek aldı elindekileri.

Suyu içtikten sonra boş bardağı uzattı geri. Ve terini silerken konuşmayı ihmal etmedi.

"Çok yormadın değil mi kendini? İstersen çık artık yukarı ben birilerini ayarlayayım burası için."

"Yok, yorulmadım. İyiyim. Ağır birşey de kaldırmadım zaten. Hem bitti gibi benim yapabileceğim şeyler, çıkarım birazdan yukarı. Yemek yapmalıyım. Akşam bize gelecekler ya."

"Onu hep unuttum ben. Esma'yı ara da gelsin sana yardıma. Çok fazla ayakta kaldın bugün. Bu saatten sonra yemek yap, misafir ağırla zorlanırsın."

"Gerek yok, yaparım ben."

"Lütfen karşı çıkma. Kendini ve bebeğimizi düşün."

İMTİHANWhere stories live. Discover now