YELKEN KAYA

1.4K 616 608
                                    

Çok efkarlıydı yine, daha yeni yeni alışmaya çalıştığı odanın penceresinden dünyayı seyir ederken, gönlünde kurduğu çetin mahkemede yargılıyordu ondan ideallerini çalan, zulüm eden her kim varsa hepsini.

"Mutlu olacağım, huzuru esir alacak bundan sonraki yaşamımı kendim şekillendireceğim," diyordu.

Karanlık odanın küçük demir çerçeveli penceresinden gökyüzünün prusya tonlarında alabildiğine göz gezdirirken.
Ayın parlayan ışıltısı denize vurup yakamoz olduğunda,
Saat tam iki rakamının üzerinde durmuştu.

Kaldığı odada herkes uyumuş, içeriyi loş bir ışıkla aydınlatmaya çalışan düşük voltajlı ampulün efkarlı parıltıları vardı.

Abajuru üzerinde taşıyan ceviz kaplamalı masa tarihin geçmiş izlerini taşıyor gibiydi.
Kalktı, odadan dışarı çıktı yürümeye başladı.

Duygu dünyasında kopan fırtına gecenin karanlığında çepeçevre sarıp bir anaforun içine alıyor döndürdükçe döndürüyor bu girdaptan kurtulmaya çalışıyordu.

Az ileride yerden ağaca vuran ışık huzmesinin hemen bitişiğinde sessizliğin orta yerinde kalmış banka ilişti gözleri.

Yalnızlığına arkadaş olacak ve bu yolculukta onu taşıyacak nesnenin üzerine bıraktı, yorgun bedenini.

Biraz kafası dağılmıştı. Tam karşısında duran ışığın pare pare düştüğü ağaca baktı.
Beynine saldıran kötü düşünceleri bu ağaçta idam etmeyi tahayyül etti.

Yorgun göz kapaklarını daha fazla açık tutamıyordu.
Kalktı yol boyu yürümeye başladı.
Adımlarını büyüttü odasına gelmişti.

Yatağına uzandı güzel günlerin geleceğini hayal ederek uykuya dalmıştı çoktan.

Bir gün olsun rahat bir uyku uyumamıştı sürekli bir tedirginlik,panik senfonisi ile birleşip uyandığından bu gecenin nasıl sabah olduğunu anlayamamıştı.
İlk defa gürültüden, kavgadan uzak uyumanın ve güne küçücük'de olsa o demir çerçeveli pencereden bakmanın hazzını yaşadı.

Denizin uçsuz bucaksız maviliğinde gezindirdi gözlerini hülyalara daldı kısa yaşamını sorguladı.

Gelecek güzel günlerin getireceklerinden çok ondan alacaklarını düşündü.

Doğanın güzellikleri içinde yaşayan insanların kötülüklerinden daha temizdi, fotoğraf karesi gibi.
Hayranlıkla gözlerini alamadığı doğa harikası panoramada renklerin her tonu ruhuna yeni umut ışıkları serpiştiriyordu.

Odaya, Cemil'in girmesi hülyalarını bir kenara bıraktırdı. Cemil, Mehmet'e dönerek;

-Nasıl, güzel değil mi buralar?

Mehmet, buruk bir ses tonuyla;

-Çok güzel harika bir yer ben daha önce hiç deniz görmedim ne kadar da çok su var burada.

Cemil, devam etti konuşmasına;

-Yalnız denizi çok hırçın ve asidir buraların.Sen yüzme biliyormusun?.

"Biliyorum". Dedi, Mehmet.

Cemil, gülümseyerek;

-Ankara'da deniz yokki nereden öğrendin?

-Yok ama yüzme havuzları var,barajlar var bir de çocukken yazın sıcağından bunalınca Çubuk Barajı'nın mesire yerleri vardı çok kalabalık oluyor oralar oradan barajın suyu bırakıldığında suyun gitmek için kendisine yol açtığı ve küçük küçük taşların set oluşturduğu suyu hapseden minik bir gölet vardı oraya biz "İnce Göl" derdik. Çok sığ değildi orada yüze yüze öğrendim.

İÇİMDEKİ YABANCI,  AGNES YAYINCILIK  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin