3/2.bölüm

854 225 265
                                    

İnsan yaşamı bir dünya içinde geçer. Dünyada her gün her yaşama alanında bin bir çeşit olay olur. Pek çok şey olur biter.
Dünyada kişiler vardır ve dünya kişilerin yapıp ettikleri ortaya koydukları ile vardır ve varolur. Dünyanın ana dokusu kişiler arasındaki ilişkiler kuran bu varlığın eylemleridir.
İmmanuel kant

Tükenenler listesine bir yenisini daha eklemişti.
Sabrı, iyi niyeti ve güveni.

Sevmek, alışmak zaman alıyor zamansa içimizden duygularımızdan çok şey götürüyor.
Belkide tortulaştırıyor yaşadığımız hayatın acımasızlığını en ağırından.
Tüketiyor, yıpratıyor benliğimizi hislerimizi sömürüyor.

Gecenin herşeyi karartmaya gücünün yettiği, ayın her zaman parlak ve yuvarlak yüzünün denize yakomoz olup yansıttığı ışıltılarına bön bir seyirle bakınıyordu.
Herşey'den, arkasında bıraktığını sandığı bütün dertlerden kurtulmuş hissettigi küçük otel odasının penceresinden.

Kendisine söz vermisti. İnsanların sözlerini çok takmayacak ne kadar iyi insan olursa olsun birilerinin hikayesinde hep kötü olarak anılacaktı.
Hayatın kuralıydı bu.
İnsanlar kullanamadıkları, işlerine yaramayan kişileri hep karalar kötülerdi.

Kendince içerleniyordu. Kardeşim dediği Cemil ile son konuşmalarına.
Cemil'in kendisine sahip çıkmadığını sorunlar yumağının içinde yalnız bıraktığını düşünüyordu.

O gün hiç bir şey yapmadı. Ağladı gözleri kızarana kadar,dolu dolu ağladı.
Dünya boştu onun için, gerçeklik arayışı farkındalık sahibi birey olmayı,bilmeyi varoluşsal sebebini anlamayı çok istiyordu.

Aslında hayatın acımasızlığı insanların sahnelediği oyunun ta kendisiydi. Sadece aralarda parça parça kırıntılaşmış mutluluklar vardı, o da denk gelirse mutluktan payına düşene.
Biraz mutluluk görse yeisle dolan gözleri, akabinde tekrardan karamsarlığın derin dehlizlerinde buluyordu, gezegende toz parçası kadar küçük olan bedenini.

Kendilerini otogara götürecek araç ve personel müdürünün gelmeyişi ayrıca canını sıkmıştı.

Çıktı odasından, denizin orta yerinde her zaman misafiri olduğu kaya kütlesine doğru yürümeye başladı.
Bir solukta tırmandı en tepeye.
Cevabını bulamadığı sorular sıralanmış, yüksek voltajlı ampul gibi yanıp yanıp sönüyordu.
Sonunu bilmediği ne olacağını kestiremediği bir karar vermişti kendince gidecekti.
Birde sonucunun ne olacağını bildiği kendisini yıllarca kedere garg edecek olan ailesinin istekleriydi.
Tercihini yapmıştı.

Dudaklarına sıkıştırdığı sigarasından bir nefes daha tazeledi ciğerlerine. Huzur bulduğu, yoldaşı yalnızlığının ve kimsesizliğinin farkına vardığı kaya kutlesinden inmeye niyeti yoktu.
Her şeyi boş vermeyi çok istiyordu. Ruhu mengenenin arasında sıkıştıkca avazı çıktığı kadar bağırmak geçiyordu içinden.

Çocuk yaşta çalışmaya başlamış hayatın içinde yaşayan insan denilen birbirinin kurdu acımasız, despot yüzlerle daha 13 yaşında tanışmıştı.
Kendi benligini, kendi iradesinde yaşamayı hayatını ona göre şekillendirmeyi asla beceremeyecek olmanın,sürekli ailesinin manipülasyon'larıyla yaşayacak olmak kaygılarının ayyuka çıkmasına neden oluyordu.

Kederi,mutluluğu paylaşamıyor paylaşmadığı için kurtulamıyordu melenkolik duygu durumundan.
Bir duruşu, bir yüreği, bir onuru vardı kendince.
Degerleri vardı.
Benliğini değiştirmek, değerlerini bir bir yok etmek için adeta anlaşmışlar gibi hepten, hep beraber uğraşıyorlardı.

Çok şeyler düşünüyordu beyni çatlarcasına.

Belkide son günüydü burada.

"Yarın olmaya bilirim nasıl bir dünyasın ki" dedi.
Kendi kendine.

İÇİMDEKİ YABANCI,  AGNES YAYINCILIK  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin