3/1 yelkenkaya

931 297 273
                                    

Tanrıyı çok uzaklarda aramayın belkide onu göz yaşlarınızda bulabilirsiniz.
Çünkü, her varlığın içinde Tanrı,dan bir öz vardır.
İnsan oğlu bir gün bu sırrın iç yüzünü anladığında içindeki Tanrı uyanmaya başlayacak ve gerçeği kendi yüreğinde bulacaktır. .

                                     Eflatun...

Olgunlaşıyordu insan.
"Bugün hava çok kötü" dediğim pek olmadı. Aslında hava güzeldi.
Mutluluğun bakış açısıyla alakalı olduğunu öğrendiğinde her şeyin nasılda pozitif yansıması oldugunu anlayabiliyordu.

Beklemenin ağırlığını hissedince,kara bulutların arasından düşen yıldırımın  arkasında bıraktığı enkaz gibiydi hayatı.

Oysa beklemenin hafiliğini yüreğinde hissetmek ve sorunlardan uzak yaşamak dünyanın döngüsü ile alakalı düşüncelerinide değiştiriyordu.
Mesela güneşli olsa'da güzeldir hava, yağmur yağsa'da güzeldir, kar beyaz bir örtü halinde etrafı kaplasa'da güzeldir.
Karşılıksız sevmeyi kimseden bir şey beklemeden ayakta kalabilmeyi becerebilince bunların objektif varoluşsal bilincinde yaşıyordu.

Mesela;
Soğuk'da güzeldir, sıcak da.
Hatta sisli, puslu havalar da.
Yeter ki bireyin iç dünyası aydınlık olsun, berrak olsun.

Kötünün içinde iyiyi, iyinin içinde kötüyü fark edebilince zenginleşir düşünceler.
Gözleri gerçeği görüp  aklı özgürce düşünebildigi zaman zihninden geçenlerde doğruyu bulur.

Söyleneni değil,söylenmek istenileni anlayınca anlam kazanır telâffuz'u geçen kelimeler.
Yeterki yaşadığının farkına varsın.

Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.

Kelimeleri değil,gözleri okumaya başlayınca tanıyacaktı bir insanın iç elemindeki yaşanmışlıklarını ve yaşamak istediklerini.

Düşündü, yaşamı ona hediye eden Yüce Allah'a en son ne zaman, içtenlikle ve inanarak teşekkür ettigini.

Üstelik sağlığı'da yerinde idi, binlerce şükür Allah'ıma diyebiliyormuydu?.
Sorguladı kedisini.

Zira; Cebinde çok para olup olmadığı degildi.
Çünkü bu pek o kadar da önemli değildi belkide.
Hayatın zenginliği, uçsuz bucaksız oluşu insana bahsedilmiş bir armağandı.
Hepsi'de benim,onun, başkaları için yaratılmışlardı.
Yeter ki onları görmeliyim diye zihninden geçiriyordu.
Bildiği gibi, bakıp da görememekte mümkündü.
Görmeye, duymaya, hissetmeye hazır olmalıydı insan.
Çok sık tekrar edilen bir hata vardı. İnsanlar sahip olduklarına şükredeceklerine gözlerini hep ulaşamadıklarına dikiyordu.
Mutsuzluğun uç noktası buydu.

Halbuki bireyi mutlu eden şey kişinin yanında olanlardı.
Ama bireyler kendilerini mutlu eden her ne varsa ondan uzakta yaşamaya sanki zorunlu kalmışcasına geçiriyordu hayatlarını.

Kayalıkların tepesinde esen rüzgar saçlarını uçuşturuyordu.
Zihnini kurcalayan, hayatı zehir eden düşüncelerinde rüzgarla uçuşup gitmesini çok istedi.

Yaşadığı travmatik durumlar, ülkesinin kurak arazilerine döndürmüştü, Mehmeti.
Oysa sık çeşit çeşit ağaçların olduğu bir orman olmayı çok istiyordu.
Mesela tıpkı balta girmemiş yemyeşil ormanlar gibi her tarafa uzanan,kopmaz kökler salınmalıydı.
Gözleriyle görüp şahit olmak istiyordu. Farklı ülkelerin şehirlerinde yaşayan insanları. Bazen tahayyül ediyordu belki bir kuşun kanadında uçarken.
Bazen'de,çocukken gizli saklı yaptığı çıtalı uçurtması'nın tepesinde süzülürken özgürce.

Yaşamak istiyordu dolu dolu sorgusuz sualsiz kimsenin tahakkümünde olmadan boyun eğmeden.
Özgürce yaşamak istiyordu hayatı.
Ayağına takılmak istenen prangalardan,boynuna geçirilmek istenen demir halkalardan kurtulmak istiyordu.

İÇİMDEKİ YABANCI,  AGNES YAYINCILIK  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin