11. Bölüm

128K 7K 1.7K
                                    

Bölümleri yayımladıkça ben de sizinle birlikte tekrar okuyorum. Yer yer sinirlenip cringe olduğum da oluyor (yazdıklarıma ne zaman dönüp baksam bana olan bir şey bu ve sanırım hikaye anlatıcılığının tabiatı gereği kaçınılmaz). Ve fakat mevcut bazı cringeler hikayenin gelişimi için gerekli; onlardan vazgeçemeyeceğim ama bazılarını kitapta farklı kelimeler seçerek ifade edeceğim.

Şimdilik, sonrası için not düşmekle beraber, her şeyi olduğu gibi paylaşıyorum. Cringelerinizi ifade etmekten çekinmeyiniz, orada bir yerde sizinle aynı anda bir yazar da cringe oluyor olabilir sfhksjhfk

Hikayenin maksimum potansiyeline ulaşabilmesi için uğraşacağım bakalım bakalım..

Şirket Oyunları için son okuma yapıyorum, Bursa'da durum bildiğiniz gibi :'( sıra Esnaf'a geliyor ❤️

Fatih, tıraş makinesini artık gerek olmadığı halde yüzünde gezdirirken aynadaki görüntüsüne dalıp gitmişti.

Hindistan cevizi kokan, parlak, sarı saçlar günlerdir gitmiyordu gözünün önünden.

Nil birden sarılınca, kazık gibi kaldığından dokunamamıştı ama biliyordu ki yumuşacıktılar. Kadife gibi.

Şampuanının markası neydi acaba?

Hınçla makineyi kapatıp sökercesine fişten çekti.

"İyice sapıttın."

Geceleri şişeye sarılıp koklar koklar uyurdu artık.

"Mal."

Elini jöleye daldırıp havaya dikilmiş saçlarını yatırdı; ölçüsüz aldığı jöle nedeniyle kafası biraz fazla parlamıştı ama düzeltemeyecek kadar kızgındı. (İlk yayımlarken çok mevzu olmuştu bu jöle, onun yerine: saç şekillendirici, wax, köpük, jel ne desek ki acaba??)

Öyle bir ruh haliydi ki bu, geçmiyordu: Artık kime ya da neye kızgın olduğunu da bilmiyordu.

Nil'e nasıl kızacaktı ki zaten?

Fatih'in fokur fokur kaynayan içinden kızın haberi bile yoktu.

Saf saf abisine sarılır gibi sarılmıştı.

Sırf minnet.

Başka ne olabilirdi ki zaten?

Fatih Abi'ydi Fatih.

Nil'i arada azarlayan, koruyup kollayan Fatih Abi'si.

Sarılınca Fatih'in rahatsız olduğunu zannedip kıpkırmızı kesilmişti.

Bilse Fatih'in içini. Bilse kollarını Nil'in beline saramamanın, saçlarına dokunamamanın nasıl bir irade gücü gerektirdiğini...

Bir kere sarılsa, bir daha bırakamazdı ki zaten.

Aslında en çok kendine kızıyordu.

'Madem bu kadar kapılma gafletinde bulundun, söyle kurtul,' diyordu bazen. Ne olacaksa olsun.

Genelde gecenin bir yarısı geliyordu böyle güzel fikirler.

Gün ışığında gerçekler daha netti ama.

Nasıl söylenirdi ki böyle bir şey?

Gidip önce 'bak seni çiğnemiyorum' minvalinde Kürşat'a söylese, o da karşılık olarak 'ah canım kardeşim benim' demeyecekti.

Kürşat'ı yirmi beş küsur yılda biraz tanıyabildiyse, kafa göz dalacağı kesin gibi bir şeydi.

Yiyeceği dayak korkutmuyordu gözünü; kardeşim dediği adamı, çocukluğundan beri ikinci ailesi bildiği insanları kaybetmekten korkuyordu.

Esnaf İşi Aşk (I-II-III)Where stories live. Discover now