27. Bölüm

116K 8.3K 1.6K
                                    

Canlar Şirket Oyunları'nın ön siparişe açılması şerefine yarın (3 Aralık) saat 22'de Instagram'dan (sezen.aksin) canlı yayın yapacağım. Yayımladığım ön okuma bölümlerini okuyup çıkın çıkın gelin, uzun zaman sonra bi kavuşalım artık :*


Leyla'dan kurtulduktan sonra koşar adım apartmana girdim. En üst kattaki asansörün gelmesini bekleyecek sabrım olmadığından merdivenleri üçer beşer tırmandım.

Anahtarımla eve girdiğimde annemi mutfakta buldum. "Anne duydun mu ne olmuş?!" diye bağırdım nefes nefese üzerimi hiç çıkarmadan. Annem mikserle kek harcı karıştırıyordu dünyadan haberi yokmuş gibi.

Kafasını kaldırmadan dertli dertli "Ah duydum kızım duymaz mıyım?" dedi beni şaşırtarak. "Bu oğlanlar ömrümüzü yedi..."

Felaketi duyunca kekli meditasyon yapmaya mı karar vermişti? "Ne yapıyorsun peki tam da şu an?"

Mutfak masasını işaret etti kafasıyla. "Karakola götüreyim bunları dedim." Ben de o an fark ettim masanın üzerindeki tepsileri. Hazır yufkadan acil durum böreği, sade kolay poğaça, yirmi dakikalık nişastalı kurabiye. Emektar davul fırınla, ankastre fırın karşılıklı fazladan mesai yapmıştı anlaşılan. "Onların aklına yemek filan gelmemiştir şimdi. Karınlarında bulunsun dedim."

"İyi yapmışsın..." diye mırıldandım. Böyle durumlarda annem ışık hızında bir orduyu doyurabilirdi. Sanırım faydalı bir yetenekti. "Neymiş işin aslı sen öğrenebildin mi?"

"Bilmiyorum ki..." Kekin bir kısmını kalıba döküp kalanına toz kakao serpti. Yeniden başladı çırpmaya. Bir yandan da bağırıyordu sesini duyurabilmek için. "Kürşat aradı beni. Anlattı bir şeyler. Anlamadım. Adamın biri çalıntı bilezikler mi ne satmaya kalkmış Fatih'e. O da anlamış... Hırpalamış adamı herhalde... Almışlar içeri. Oluyor mu öyle ki? Anlamadım hiç," derken koyu kahveye dönmüş kakaolu harcı da kalıbın üzerinde gezdirdi.

"Adam şikayet etmiş. Leyla da öyle dedi..."

Annem eğilip keki de sürdü sıcak fırına. "O da mahallenin esas muhtarı! Tevfik Amca'dan daha hakim mahallede olan bitene."

Hay yaşa anneciğim.

Tevfik Amca bizim mahallenin yaklaşık otuz yıldır muhtarlığını yapıyordu ve sessiz sakin bir adamcağız olduğundan Leyla'nın eline su dökemezdi annemin de dediği gibi. "Babamlar gitmiş mi karakola?"

"Kürşat gitmiş. Dükkanda kimse yok bugün. Osman izinli. Baban kalmış o yüzden."

"Birsen Teyze'ler peki?"

"Onlar gitti çoktan. Kadının yüreğine inecek. Aman ne deli kan var Fatih'de de! Korku da yok ha! Ya bıçağı filan olsaydı adamın? Çekip çekip geziyor öyleleri. Saplayıverecekti Allah muhafaza..."

Annem benden de beterdi.

Kek olana kadar o kırk dakika nasıl geçti bir ben bilirim bir de Allah! Türlü felaket senaryoları üretti. Her birinin sonunda, değişmeyen tek şey Fatih'in gençliğine doyamadan Hakk'ın rahmetine kavuşuyor oluşuydu.

Kurtuluş haberim fırının alarmıyla geldi. Annem keki de çıkardı fırından.

Sonunda plastik saklama kaplarının içine özenle yerleştirilmiş eserlerine gururla baktı. "Bunlar tamam. Çay da demledim. Termosa koyduk mu hazırız. Plastik tabağımız, bardağımız da var. Elleriyle de yiyiversinler hı? Islak mendil de götürürüz." Sonra bir düşündü. "Kola filan da mı alsak? İsteyen olurdu belki..."

Karakola değil de pikniğe gider bir halimiz vardı. Nasıl taşıyacaktık bu kadar şeyi? "Anne boşver kolayı filan. Kola da içmeyiversinler. Bunları bile taşıyamayız. Taksi çağırayım ben en iyisi mi."

Esnaf İşi Aşk (I-II-III)Where stories live. Discover now