19. Bölüm

126K 7.6K 1.9K
                                    

Canlar ufak bir yanlış anlama var onu düzeltmek istiyorum: Bu okuduğunuz hikayenin ilk versiyonu. Şu an kitabı basıma hazırlıyorum ve yaptığım ek okumalarla birlikte (feminizm, bursa, kuyumculuk vs üzerine), yorumlarınızı da hesaba katarak eklemeler, çıkarmalar yapacağım.

Bu hikaye ilk yayımlandığında da bazı negatif yorumlara yol açmıştı. Olabilir - burada yazmanın önkoşulu bu; iyi kadar kötü de olacak ve gelişim için olmalı da. Ama bir şey anlatmaya çalışıyorum. Gelişecek karakterler olmasa anlatacak hikaye de olmaz. Her hikaye bir yolculuk. Onun için Kürşat ve Fatih'e biraz tahammül etmemiz gerekiyor (biliyorum bazen çok zorluyorlar :)))

Hastane kantinindeki tezgaha yaklaştı. Tezgahın arkasındaki adama başıyla bir selam verdi. Adam da başını yana yatırıp selamı aldı, gülümsedi.

Konuşuyorlardı ama ben duymuyordum. Hastanede sanki çıt çıkmıyordu.

Gözlerini bir kere kırptı, floresan ışıkların altında kirpiklerinin gölgesi yanaklarına düştü. İşaret parmağıyla birkaç raf işaret etti, kantinci adam o tarafa doğru hareketlendi, sonra karton bardaklara çay koyup, doldurduğu bardakları bir tepsiye dizdi. Bir de abimin kekiyle, meyve suyunu yanlarına ekledi. O eksik kalmasındı.

Sonra parayı ödemek için eli cebine gitti, cebinden çıkardığı elliliği ikiye katlayıp işaret parmağıyla orta parmağı arasına sıkıştırarak kantinciye uzattı, üzerini aldı. Uzundu parmakları, ellerinin üzerinde belirgin damarlar vardı. O elleri uzatıp adamın tezgahta önüne sürdüğü tepsiyi aldı.

Kendimi ne kadar zorlasam da artık Fatih Abi değildi o. İstifasını verdiğinden beri aramızdaki abilik kurumu iflas bayrağını çekmişti.

Fatih.

Ne kadar garipti düşüncesi bile. Sanki asla söylememem gereken bir şeyi düşünüyordum. Yıllarca iki kelimeydi O benim için... Benim için peşinde abi takısı olmayan bir Fatih düşünülemezdi.

Kaşları çatık dikkatle beni izliyordu. "Ne oldu?"

Hemen gözlerimi kaçırıp ileri baktım. "Yok bir şey."

Sanki yüzümde yazıyordu ne düşündüğüm. "Var bir şey. Daha demin esip gürlüyordun. Durgunlaştın birden." Tepsiyi tek eline oturtup boşta kalan eliyle kolumu tuttu. "Ne düşünüyorsun?" diye sordu ısrarla.

Kolumu çekip "Sana ne?!" diye tıslarken birkaç adım önünden yürümeye başladım.

Arkamdan adımlarını sıklaştırdı. "Böyle olgun tepkiler verdiğine göre kesin beni düşünüyordun!" Kendimi kasıp ısrarla yüzüne bakmıyor olsam da yüzünde kocaman bir gülümseme olduğunu duyabiliyordum sesinde.

"Dünya senin etrafında dönmüyor Fatih Abi!" dedim hınçla. Ama hıncımı asla alamıyordum. Bir şeyler değişmişti aramızda ve ben ne kadar çabalasam da o geceyi geri saramıyordum.

Haklıydı Fatih.

O gece söylediklerini duymamış gibi yapamıyordum; telaffuz ettiğim abi'ye kendim bile inanmıyordum artık. Ne yapacaktım ben?

Bana yetişip "Çünkü senin etrafında dönüyor..." dedi usulca.

Bir an en duyarsız, en ciddiyetsiz adamken, birkaç saniye sonra nasıl böyle şeyler söyleyebiliyordu? Nasıl konuşulduğunu hatırlamam biraz zaman aldı. "Neden böyle şeyler söylüyorsun?!" diye sordum nefessiz.

Karşıma geçip tam ağzını açıyordu ki omzunun üzerinden ağlamaktan helak olmuş bir Yasemin Abla gördüm. "Yasemin Abla?"

Fatih de arkasına baktı.

Esnaf İşi Aşk (I-II-III)Where stories live. Discover now