3 ✳ Virane Kalp

7.2K 481 91
                                    

'Sevmek, sevdiğin kişiyle birlikte olmak değildir unutma! Çünkü aşk; onunla yaşamak değil, onu yaşamaktır aslında.' NAZIM HİKMET

⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪

"Hoş geldin Eylül." dedi. Ben ise uzattığı eline bakakalmıştım. Ürkekçe uzattığım elimi tutarken çekiverdi birden bedenine. "Buraya gel deli kız." derken belime sarılan elleri ateş olup yakıyordu tenimi. Benim ellerim hala boşluktaydı. Oysa ruhumda kavga eden melekler ve şeytanlar vardı. İyilik ve kötülüğün girdiği savaşta darbe alıyordu organlarım. Her bir darbede 'kaldır ellerini sarıl' diyordu bir taraf, 'başkasının, it gitsin' diyordu öbür taraf.

Belimi sıvazlayan ellerine aldanarak çıkardım ellerimi omuzlarına. Bir tek parmak uçlarımı değdirdiğim sırtında aşkı hissettim. Bir elektrik sardı bedenimi, şimşekler çaktı tüm hücrelerimde. İsyan bayrakları barındıran gözyaşlarımı ittim gerisin geriye. Şu kısa sarılma faslı bile asırlara sığacak kadar uzun, fersah fersah satırlarla dolardı. Hadi dedim, toparla kendini. Yalnız ağla, yalnızlığına yine yalnızlığında isyan et.

"Özledik Eylül, nerelerdesin sen."

"Biliyorsun üniversitedeydim. Yaz tatiline geldim."

"Şimdi işim var, ama en kısa zamanda oturup konuşalım. Bana okulumdan bahsedersin. Bakalım neler değişmiş."

"Peki." dedim sadece. Gülümsemesine karşılık dudaklarımda oluştu sahte kıvrılış. Arkasını dönüp giderken öylece bakakaldığımın farkında bile değildim.

"Hadi kızım eve çıkalım. Yol yorgunsun sen şimdi."

Anneme başımla verdiğim onaydan sonra binanın kapısından içeri girdik. Son bir kez döndüm arkama çoktan kaybolmuştu gözden. Yerinde yeller eserken rüzgârı kalbime değiyordu. Kalp titrer miydi? Titriyordu işte... Bakışlarımın denk geldiği komşularımıza el salladım. Aynı içtenlikle aldığım karşılıktan sonra kapattım demir kapıyı.

Annem ne kadar ısrar etse de binmedim asansöre. Eline verdiğim bavulla onu asansöre koyup adımladım merdivenleri. Ellerimi ince hırkamın cebine soktum. Her adımda ayaklarıma bakıyordum. Bu basamaklara basmayı bile özlemiştim. Her adımını ağır ağır çıkarken, sırtımda ağırlığı kalan ellerin hayali canlanıyor yeniden. Unutamamanın hatırlamalarında, hatıraların zindanlarında geziniyordu benliğim. Ben buraya gelerek yarama neşter kesiği atmıştım. Yara geçse de izi kalacaktı bu defa.

Evin kapısına ulaştığımda eşikten içeri attığım adımla beraber mis kokular doldu burnuma. Annem bavulu çoktan içeri almış, önüme terlikler koymuştu. Spor ayakkabılarımı elime alarak terlikleri giydim. Portmantoya koyduğum ayakkabılarımı parmaklarımdan bırakırken görüş açıma giren abim uykulu gözlerle bakıyordu bana.

"Uyuyor muyum ben hala?"

Gülerek "Hayır" dedim "Buradayım, geldim."

Hızla ulaştı yanıma. Boyuma doladığı kolları belime indi. Havaya kaldırdığı bedenim ile ufak bir çığlık koptu dudaklarımdan. "Rahat bırak kızı." diyerek araya giren annem abimin elinden kurtardığı kızına bir kez daha sarıldı. Bu kadına ne de çok çektirdiğim geldi aklıma. Ne çok üzmüştüm onları, bilmedikleri acılarım uğruna.

"Ooo bana diyene bak. Hep sen sarılıyorsun ama olmaz ki."

Abim annemin kollarından kurtardığı bedenimi bir o yana bir bu yana sallarken bıkkınlıkla attığım kahkaha ile sesimi bulmaya çalışarak bağırdım.

"Dursana be deli, yolculuktan kalma bulantımla ne varsa üstüne çıkaracağım."

"Aman diyim bücür, camdan sallandırırım seni valla." derken çoktan bırakmıştı bedenimi. Sendeleyerek bir adım geriye giderken gözlerine diktim gözlerimi ve son kez bakıp saçlarımı savurarak çevirdim başımı. O anlardı trip attığımı, anladığı da attığı kahkahadan belliydi zaten.

Odamın kapısına giden elime inat gözlerim bir müddet buzlu camda takılı kaldı. Bu odada çok anım vardı. Her bir hayalimi kurduğum yatağım, onunla aynı bölümü okuyabilmek için yılmadan ders çalıştığım masam, çoğu yere kazıdığım baş harfleri vardı. Zorlukla açtığım kapıdan süzülen rüzgâr vurdu yüzüme. Adımlarım odayı bulurken açık pencereden savrulan perdeyi örtmek için ilerledim. Sonra tam karşı binada tam da karşı daireye takılı kaldım. Her gece ışığı sönene kadar izlediğim, her güne merhaba dediğim tam da o pencerenin kapalı perdesinde gezindi hasret dolu gözlerim.

Ben uzaktayken her gece gene o camın başına oturur izlerdim gizliden gizliye gönül gözüyle. Arada yakalanıp "Cam gülü" deyişlerini duyardı gene gönül kulaklarım. Ve ben her sabah güne günaydın imkânsızım diye merhaba der, ona ulaştırması için rüzgâra emanet ederdim sevgimi.

Yol yorgunluğunu atmak için girdiğim duştan bile sesini duyabiliyordum Burcu'nun. Duyar duymaz gelmiş olmalıydı. Banyonun kapısını tıklattı önce kibarca, ardından yumrukla. Tez canlıydı bu kız, hemen olsun istiyordu her şey. "Öldün sandım." derken asılı kalan yumruğunu indirdi aşağı. "Ölmedim ama az kalsın evi başıma yıkıp öldürecektin." dedim hem gülüp hem sarılırken. "Çok özlettin Eylül" derken sesi ağlamaklıydı. Duygusal oluşundan öte benden çok bana ağlardı arkadaşım. Benden çok bana yanardı çoğu kez. "Keşke gelmeseydim." dedim kırık çıkan sesimle. Çoktandır tuttuğum yaşlar isyan bayraklarını açarak süzülüyordu yanaklarımdan. Keşke dedim kendime, ne çok keşke dedirten derdi oluyordu insanın şu kısacık hayatta.

"Gördün mü?'

"Gördüm, az önce."

"Nasılsın?"

"Kalbim yıkık virane evler gibi.. İçi boş ama anılarla dolu. Yerle bir olacağı günü bekliyor. Nasıl olabilirim."

"Deme öyle kuzum."

Boynuma dolayı elleri başımı omzuna çekti. Gözlerimden akan yaşlara set koyamazken, o akan yaşlar bir de çaresizliğime ağlıyordu. Her damla ardından gelene anlatıyordu zor aşkımı. Yerine gelen her damla bir kez daha acıyordu bu biçareye.

"Hadi toparla kendini, annen seni böyle görürse nedenini öğrenmeden bırakmaz biliyorsun."

Gözyaşlarımın arasından gülümsedim Burcu'ya "Biliyorum." dedim ağlamakla gülmek arasında kalan sesimle.

⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪

Daha geleli bir kaç saat olmuştu ki komşular toplanıp gelmişti. Bir kaç saat önce aşağıda görüştüğüm teyzelerimle tekrar öpüşüp koklaştık. Hepsinin elinde bir yemek 'özlemişsindir' diye dolduruyorlardı tabağıma. Uzaktan alayla gülen Burcu'ya baktım yalvarırcasına. Omuz silerek önüne döndü. Ben yine bir başıma başka başka savaşlara yelken açarken, zil sesi ile ayağa fırladım. Koşar adım gittiğim kapıdaki kurtarıcıma bahşettiğim gülümsemem kapının açılması ile solmuştu.

"Hoş geldin, Gül teyze."

"Ay benim güzel kızım gelmiş. Sen nerelerdesin hayırsız. İnsan sevdiklerini bu kadar hasret bırakır mı kendine?"

Yanaklarımdan öpüyor, bir taraftan da sıkıyordu. "Bakim." derken baştan aşağı süzdü bedenimi. "Zayıfladın mı sen? Bak sana börek getirdim."

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak bu olsa gerek. El mecbur oturduğum sofrada biten çayları tek tek doldurdum. Tabağıma boca edilen yiyecekleri sindire sindire yemeye çalışırken bir taraftan da dedikodu eden kadınları dinliyordum.

"Gül, gelin nerede niye getirmedin?"

"Aman boş versene Hayriye. Yeni nesil şimdi bizlere karışıyor mu hiç." Cümlesi bitmeden suratıma dönen bakışları ardından Burcu'yu buldu. "Kızım da yok zaten, gelinden yana da şansızım. Şu yavrucakları alan yaşadı, ne diyim." İkimizi gösterirken çektiği derin bir of içimi titretmişti.

Gül teyzenin o kızı sevemediğini biliyordum; ama oğlu gönül vermişti bir kere. Yıllar içerisinde birçok kez kurmuştum gelin kaynana hayalimizi. Nasıl iyi anlaşacağımızı, Deniz'e karşı nasıl ittifak olacağımızı ve benim ona kıyamayıp nasıl taraf değiştireceğimi.

Eylül'de Deniz Bir Başkadır (KİTAP OLDU) Where stories live. Discover now