9 ✳ Eskidendi, Çok Eskiden

4.7K 370 69
                                    

Sezen Aksu ➡ Eskidendi

Hayali kesiklerle dolu parmaklarım bowling topunun deliklerinde yerini edindi. Topun elime bindirdiği ağırlık ile sanki ilk defa tanışıyormuş gibi afalladım. Ufak bir git gelin ardından bedenimi dikleştirerek tam da önüme döndüm, labutları bakışlarımla devirir gibi konsantre olmuştum. Bu son şansımızdı, eğer devirirsem bir tur daha oynayacaktık; ama başaramazsam kaybediyorduk. Bu da demek oluyor ki Burcu'nun bitmek bilmeyen yakınmalarına, Emre'nin sönmeyen havalarına maruz kalacaktım.

Kalan son iki labuta doğru bıraktığım top döne döne giderken, sessizlik grubu ele geçirmişti. Bizimkilere döndüğümde herkes topa bakarken Deniz bana bakıyordu. Kazanmak umurunda değilmişçesine tavrıyla kırptığı gözünden, gözlerimi alamazken; Emre'nin haykırışı ile kendime geldim.

Koskoca top tek bir labutu devirmiş, diğerini bana alay olsun diye ardından bırakarak gitmişti. Tırnaklarımı kemirmeye başlarken gözüme takılan Burcu, elleri ile yüzünü kapamış parmak aralarından bakıyordu. Şaşkınlıktan ağzının açık olduğu görünen arkadaşımın bu haline gülmek istiyordum; fakat az sonra yaşanacak ufak çaplı kıyamete bir odun daha atmamak için sustum ve tırnaklarımla olan kavgama geri döndüm.

Bir taraftan gözümü dikmiş ekrandaki rakamlara bakıyor diğer taraftan gelecek olan okları nasıl bertaraf edeceğimi düşünüyorken, omzuma düşen el ile gözlerim istemsizce kapandı.

"Sevgili kız kardeşim Eylül, umarım cebin doludur. Ha gerçi sabah babamın cebine koydu para gayette hatırı sayılır bir meblağdı."

"Çek ellerini kızın üzerinden, pis düşman."

Burcu abimin elini omzumdan indirerek, aynı yere kendi elini atarak beni ileriye doğru götürmeye başladı.

"Eylül, gülüm... Sen bittin güzelim, ama burada değil. Senin defterini yalnızken düreceğim."

"Ben sana dedim, değil mi? Benim suçum ne, yapamam dedim. Şans bana pek uğramıyor be Burcu, hadi affet bu mazlum kulu."

Hiçbir zaman beceremediğim ama inatla her seferinde denediğim masum kedi bakışlarımı takındım. Şansızlığımdan dem vurmam ise ayrı bir ironiydi. Sert tavrının yerini şapşal bir gülümseme alan arkadaşım, boynuma sarılarak bir nebze de olsa içimi rahatlattı. Burcu'nun omzuna yaslı başımın denk geldiği kadarıyla Deniz hararetli bir şekilde telefon ile konuşuyordu. Arada yükselen sesi ve tek elini sürekli savurması sıkıntılı bir duruma işaretti.

"Bir sorun var." dedim Burcu'ya, sonrada kollarından çıkarak pür dikkat baktım ona.

Emre'nin Burcu ile ne oluyor bakışlarını es geçerek, ona kilitlediğim bakışlarımın arasında indirdiği telefonu cebine koyuşuna baktım. Mahcup bakışları yerden kalkarken, katran karası gözlerinin üstüne yerleşmiş karakaşlarını çattı. Öylesine derin bakıyordu ki o derinliklerde boğulmak bir yana, zehirli sularında güle eğlene yüzmek, yok olmak, kaybolmak istiyordum. Tabi sonrası karaya vuran cansız bir beden...

"Gitmem gerekiyor." dedi, tek kaşı sorgular biçimde kalkıp gözleri tek tek gezindikten sonra bende dururken. Her zaman ki gidişlerinden biriydi işte, tam da aramızdaki buzdan duvarlar bir bir erirken.

"Kardeşim daha kızlar bize yemek ısmarlayacaktı."

"Başka bir güne ayarlasak Emre, gerçekten gitmem lazım."

"Hayır" dedim aniden yükselen sesimle "Biz gideceğiz sen işini hallet."

Çatık kaşları havaya kalkarken suratına oturan şaşkın ifadeye karşın sinirli halimi gizleyemiyordum. Bu defa değil, bu defa gidişini izlemeyecektim. Bu defa sevdiğine giderken arkasından bakmayacak, ağlamayacaktım. Acılarıma tutunmak yerine, mutlu olmayı öğretecektim saf acı dolu kalbime.

Eylül'de Deniz Bir Başkadır (KİTAP OLDU) Where stories live. Discover now