10 ✳ Dilden Dökülenler

5.1K 379 66
                                    

Gece sabah olmak bilmedi adeta... Dönüp durduğum yatakta yarını, ne konuşacağımızı, hangi sorusuna ne gibi cevaplar vermem gerektiğini düşünüp durdum. Yaz aylarının sıcak esen rüzgarı penceremden içeri girerken arada uçuşan perdenin ardından gördüğüm kadarıyla çoktan uyumuştu. Aslında benim de uykuya ihtiyacım vardı; fakat kafamda dönüp duran sorulara kendimce cevap bulma çabası içerisindeydim. Acaba hislerimi anladı mı? Bana kızacak mı? Yok hayır kızmaz, çünkü davet ederken gülüyordu. Ya da uzak dur benden diyecek, tersleyecek. Ay birde nikah şahidim ol diyormuş iyi mi? Tam da şu anda Ümit Besen'in nikah masası şarkısı ne iyi giderdi.

Kafamda dönüp duran teorilere, her seferinde ucu açık saçma sapan şeyler eklenince düşünmeden uyumaya karar verdim. Kalbimde korkuyla heyecan karışımı, aklımda binbir soru kendimi uykuya bıraktım.

⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪ ⚪

"Ne demek kızım Deniz'le çıkacağız."

"O demek işte Emre, dün cama çağırdı. Yarın hazır ol dedi."

"Yok yok, biz en iyisi odaları değiştirelim. Ne yapmaya çalışıyor bu adam. Hem siz her gün camdan mı görüşüyorsunuz?"

"Hayır abi, saçmalama. Tabi ki her gün görüşmüyoruz." Sadece ben onu dikizliyorum. "Bir sorun çıkarma lütfen, aramızdaki sorunu yalnızken halledelim."

"Az önce Emre'ydik, şimdide abi olduk öyle mi? Bugün bu iş bitecek Eylül, son konuşmanı yap uzak dur Deniz'den. Çocuk nişanlı yakında evlenecek ve bu durum beni yeterince rahatsız ediyor."

Haklıydı, her bir kelimesinde. Bir abi olarak yeterince anlayışlı davranmıştı zaten. Dediği gibi yapıp bu saçmalığa bugün bir nokta koymalıydım. Her bir virgülden sonra devamını kendi kafamda kurduğum gibi getiriyordum ve gerçekler her seferinde sivri kalem ucu gibi nokta koyuyordu kalbime. Emre'ye sadece kafa sallayarak salona ilerledim.

Her sabah rutin haline gelen ailece kahvaltımızı ederek, emekli olduğundan beri elinden gazetesi önünden kahvesi eksik olmayan babamın yanına oturdum. Gözlüğünü çıkarıp gömleğinin cebine koydu ve kolunu kaldırarak beni kendine doğru çekti. Dizlerimi toparlayarak babama sokuldum.

"İki ay kaldı."

"Neye iki ay kaldı kızım." derken omzumu sıvazlıyordu babam. Ben günleri sayıyordum, o ise unutmak istiyor gibiydi. Hiç mevzusunu açmamasına rağmen üzüldüğünü biliyordum. Ben arkadaşımda bile kalmamıştım şu güne kadar. İlk ayrılışımız bir anda karar vererek Ankara'ya gitmemle oldu. Daha çok babacıydım ben, çocukken herkes anne diye ağlarken ben baba diye ağlardım.

"Gitmeme."

"Öyle demeyeceksin kızım, böyle diyince yüreğime dokunuyor. Okulların açılmasına de bari."

"Ne farkeder baba, her türlü gideceğim." dedim burukça gülümserken. Sonra yanağına kondurduğum sevgi dolu öpücüğün ardından ayaklanarak odama yöneldim. Saat öğlene geliyordu ve kaderin ağlarını başıma çorap olarak öreceği o zaman dilimi yaklaşıyordu.

Sıcak havaya rağmen bacaklarıma yapışan kotlarımdan vazgeçemedim. Ayakkabılarımı ayağıma geçirirken telefonuma attığı mesaja bir kere daha baktım.

"Kapıda bekliyorum."

Medeni durumunun değişikliğinden sonra onunla yalnız kalmak istememe sebebim kendi hislerimdi belki; ama asıl sebep mahalle baskıydı. Biz çocukluktan beri arkadaş olabilirdik, her an birlikte vakit geçirebilirik; fakat artık o nişanlıydı ve bu hoş karşılanmayabilirdi. Özellikle de nişanlısı tarafından...

"Nereye kızım?"

"Bir saate kadar gelirim."

"Sana ne zaman gelirsin demedim Eylül, nereye dedim."

Eylül'de Deniz Bir Başkadır (KİTAP OLDU) Where stories live. Discover now