X

310 38 58
                                    


"Öyle mi?" dedi Jisoo elini yanağına doğru yaslarken. Rosè'nin söylediği şeyler oldukça doğruydu; fakat, bir şekilde emin olamıyordu da.

"Öyle tabii." Ardından karamel saçlarını geriye doğru attı Rosè. Jisoo'nun yanına doğru yaklaştı ve sırtını sıvazladı. "Canını neden sıkıyorsun ki? Her şey dediğim gibi. Emin ol." Yanağına sulu bir öpücük kondurduktan sonra tekrar eski yerine döndü.

"Bak Chaeyoung..." dedi Jisoo yanağındaki ıslaklığı iğrenmiş bir yüz ifadesi ile kurulmaya çalışırken, "Sulu öpücüklerinden nefret ediyorum!" İkisi de kıkırdadılar. Rosè'nin âdeta yanakları vakumlayan öpücüğü her zaman sinirini bozmuştu.

Rosè omuz silkti, "Bana ne ya, yanakların çok öpülesi!" Jisoo gözlerini devirirken bir kez daha Chaeng'i ne kadar sevdiğini anladı. Dünya'daki en temiz kalplerden birisi kesinlikle onundu.

"Lisa duyarsa fena olur yalnız."

Ardından onun kemiklerini kırarcasına sarılmak üzere yanına doğru ilerledi. Rosè eliyle belini kavradı ve bir kez daha yanağına sulu öpücük bırakması üzerine Jisoo derin bir iç çekti.

"Şimdi ne yapacağız?" dedi Jisoo geriye doğru bir adım atarken. Yaklaşık yarım saat önce yüreğinin en derinliklerinde neredeyse evrendeki tüm canlıların hüznünü saklıyorken şu anda tamamen o histen kurtulmuştu.

Eğer Rosè olmasaydı, yapamazdı. Her ne kadar kendisinden küçük olsa da bazen o kadar olgun ve düşünceli oluyordu ki... Jisoo onun bu özelliğine bayılıyordu. Âdeta bir abla edasıyla her zaman kucaklıyorlardı birbirlerini.

"Ne mi yapacağız?" Rosè tek kaşını kaldırdı. Bilerek onun aklını karıştırmak istiyordu. Çünkü Jisoo'nun şaşkın halleri çok hoşuna gidiyordu. Jisoo şaşkınlıkla gözlerini onunkilere diktiğinde hafifçe sırıtıp devam etti, "Gidip onu göreceksin. Ve konuşacaksın."

"Yok artık! Daha neler?" Jisoo'nun kalp atışları gittikçe artıyordu ve soluklanmak için tekrar yerine oturdu. "Bunu yapamam."

"Neden? Yapmaman için bir sebep söyle?" Rosè'nin onu gaza getiriyor olmasından nefret ediyordu. Evet, belki haklı olabilirdi ama bunu yapacak cesarete henüz sahip değildi.

Yine de aklından hiçbir zaman Jennie'nin güzelliği gitmiyordu. Ona sahip olabilmeyi her şeyden çok istiyordu. Ama başarıp başaramayacağı konusunda emin değildi.

"Gidiyoruz!" dedi Rosè heyecanla, masasının üzerinde duran çantasını koluna taktıktan sonra Jisoo'yu da yanında sürükledi. "Dışarı çıktığınız gün sarhoş olduğu için arabasını kullanıp evine bırakmamış mıydın? Evin yerini biliyorsundur."

Jisoo onu başıyla onayladı. Heyecandan elleri titremeye başlamıştı. Eğer onunla konuşabilirse ve Jennie de ona karşılık verirse... Herhalde şu sıralar bundan başka bir dileği yoktu.

Rosè yavaşça elini tuttu ve, "Sakin ol." dedi, "Her şey güzel olacak. Seni oraya bırakacağım ve geri döneceğim. Halledebilirsin."

~

Jisoo kapının önüne geldiğinde, bir an tereddüt etti ve yolun karşısında duran arabaya doğru baktı. Rosè elleriyle bazı işaretler yapıyor, kısaca sakin olması gerektiğini falan söylüyordu. Jisoo derin bir nefes alıp, cesaretini topladığında, nihayet kapıyı çalabilmişti. Onun kapıyı çalması ile Chaeyoung'un ortadan kaybolması bir olmuştu.

Kapının açılmasını bekledikçe, kalp atışları gittikçe hızlanıyor, avuç içleri terlemeye başlıyordu. Nefes alış-verişlerini kontrol etmekte çok zorlanıyordu.

Sakinleşmek adına gözlerini usulca umdu. Yaklaşık yarım saniye sonra Jennie kapıyı açmıştı. İlk başta onu görünce biraz şaşırsa da, daha sonra onu içeriye aldı.

"Jisoo?" dedi Jennie tek kaşını yukarıya kaldırırken. Ardında yüzünde hiçbir şekilde gizleyemeyeceği bir gülümseme oluşmuştu.

"Seninle konuşmam gerek." Ceketini yavaşça çıkartıp, askılığa astı. "Dinliyorum." dedi Jennie. Jisoo'nun ceketini çıkartırken, vücudunun her yerini ateş bastığına yemin edebilirdi.

Jisoo titreyen elleriyle Jennie'nin bir elini kavradı ve kalbinin üzerine götürdü. Jennie nelerin olduğunu anlayamıyor ama orada bayılmamak için de direniyordu. "Tam burası Jennie." Hızla nefesler alırken devam etti, "Durduramıyorum. Senin için atıyor."

Jennie'nin gözleri bir anda faltaşı gibi açılmıştı. Jisoo onun çiçeklerine su veriyordu. Bu... Gerçekten inanılmaz bir şeydi onun için. Ne diyeceğini bilemiyordu ama nefesinin titrediği hissediliyordu.

"Jisoo..." dedi Jennie dolmuş gözleri ile. Jisoo birkaç dakikalığına, Rosè'nin yanıldığını düşündü.

"Beni sevdikçe incineceksin." Gözünden bir damla yaş süzüldü. Bunu söylemiş olmasından nefret ediyordu. Ama yapabileceği başka bir şey de yoktu. "Depresif dönemlerimde seni kırmayacağım ne malum? Ya da manik dönemlerimde çılgınlıklarıma seni de katmayacağım?"

Saydığı tüm bu şeyler, Jisoo'nun umrunda değildi. O, onu sevgisiyle iyileştirecekti, bundan emindi. Tek istediği onu elinden tutmak ve dünyanın öbür ucuna götürmekti. Onu her şeyden arındırmak istiyordu.

Jennie'nin "Ama seni seviyorum." demesiyle, Jisoo'nun gözlerinden de birer damla yaş süzülmüştü. Jennie onu seviyor ama ona dokunmaktan korkuyor, ona seni istiyorum diye bağırmak istiyor ama bir gün onu paramparça etmekten korkuyordu.

"Seni incitmek istemiyorum Jisoo."

Hiç düşünmeden, "Umrumda değil." dedi Jisoo. Arzusundan titreyen bacaklarını durduramıyordu. "Ben seni böyle seviyorum. Ve onaracağım. Ne güne duruyorum?"

Jennie ilk başta tek kelime etmedi. Çünkü ne yapacağını bilemiyordu. İşte tam şu anda, onun kalbinden Jisoo'nun kalbine doğru bir köprü uzanmıştı. Hem de yıkılması çok zor olan bir köprü. "Ama..." dedi Jennie, bir bahane üretmek üzereyken Jisoo parmağını yavaşça dudağına bastırarak onu susturdu,

"Siktir et Jennie, seni istiyorum."

Jisoo diliyle nemlendirdiği dudaklarını hızlıca onun boynuna bastırdı. Jennie'nin dudaklarının arasından hafif bir inilti kaçtı. Jisoo parmaklarını yavaşça dudaklarının üzerinde gezdirirken, kafasını gömdüğü boynunun üzerinden de kaldırmıyordu.

Jennie onun kafasını kendi elleri arasına aldı ve dudaklarını yavaşça öpmeye başladı. İkisinin de vücudu tamamen alevlerle kaplanmıştı, bu kadar hızlı olacağını düşünememişlerdi.

Jennie onu daha da sert öpmeye başladığında, Jisoo kendini durduramayıp bir elini onun şortuna doğru götürdü ve hızlıca aşağıya indirdi. Ve diğer elini de iç çamaşırından içeriye soktu. Jennie'nin iniltileri gittikçe artarken yavaşça onun cennetine doğru baskı uyguladı.

"Bunun için daha iyi bir yere gitmeliyiz." dedi Jennie dudaklarını onunkilerden ayırırken, elini kavradı ve yatak odasına doğru ilerlediler.


bu yazdığım en uzun bölüm oldu galiba, açıkçası beni tanıyan smut yazamadığımı iyi bilir çünkü utanıyorumdmjxşdmxçx
ve zaten aklımda böyle bir şey yoktu çünkü daha çok romantizm ve psikoloji'yi ele aldığım için bu tarz bölümler belki de hiç olmayacaktı ama sizi kırmak istemedim kjdşsmsçxö

veee bu sefer de romantizm'de 651. olmuşuz, hepinize çok teşekkür ederim!! biraz da yorum yaparsanız çok sevinirim:)

don't let me drown || jensooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin