XIII

235 28 53
                                    




Jennie terden üzerine yapışmış olan tişörtünü titreyen elleriyle çıkartıp bir kenara fırlattı ve banyoya doğru koşmaya başladı. Duvar, zemin, banyonun kapısı... Her şey sanki çiftmiş ve iç içe geçmiş gibi görünüyordu. Jennie derin bir nefes almaya çalıştı ama bu onu daha da kötüleştirmişti. Durdu. Ellerini duvara bastırırken gözlerini yumdu ve nefes alış-verişlerini düzene sokmak için efor sarfetmeye devam etti. Fakat ne yaparsa yapsın, baş dönmesi durmak bilmiyordu.

Kendisine ne olduğunu, Jisoo'nun yanından ayrıldığı o anda ne yaptığını hatırlayamıyordu. Zihninin derinlikleri oldukça bulanıktı. Anımsayabildiği tek şey, Jisoo'dan birkaç saat gecikebilecek olduğunu anlatan bir mesaj aldığıydı. Birkaç dakika daha kendisini zorladı ama bu her şeyi daha da kötüleştiriyordu. Yüzünün kızardığını, midesinin yandığını ve dudaklarının titrediğini hissetti.

Nihayet lavaboya ulaşmıştı, aynadan yansımasına bakmaya çalıştı ama hiçbir şeyi idrak edemiyordu, kendisini net bir şekilde göremiyordu bile. Korkudan istemsizce göz yaşları süzüldü, neden bu haldeyim diye geçirdi içinden. Ardından yavaşça dizlerinin üstüne çöktü ve klozete doğru uzanıp, içindeki her şeyi çıkarttı. Her şeyi çıkartmayı bitirdiğinde, kendisinin de bittiğini fark etmişti.

Bir süre daha bulunduğu pozisyonu değiştirmedi kendisine gelmeyi beklemek için. İstemsizce aklında binlerce düşünceler oluşuyordu ama şu anda odaklanması gereken şeyin düşünceleri olmaması gerektiğini tekrarlıyordu kendi kendine.

Birazcık daha iyi hissettiğini düşündüğünde ayağa kalkıp, yüzünü ve ağzını yıkadı. Soğuk su biraz da olsa onu rahatlatabilmişti. Jennie ne hissettiğini veya ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu ama hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı birdenbire, içindeki tüm bu karamsarlığın, hüznün, kargaşının ve kaygının artık son bulmasını istercesine.

Bir şeyleri hatırlamak için kendisini zorlamaya devam etti ama baş ağrısının giderek şiddetlendiğini fark edince düşünmeyi bıraktı. Ama hala ağlamasını durduramıyordu. Göz yaşlarının arasında boğulmaktan kaçınırken, işittiği ses ile irkildi,

"Jennie, bebeğim neden telefonlarımı açmıyorsun?" Onu yanıtlamak adına tek bir cevap bile veremedi ve bir anlığına kesilmiş olan göz yaşlarının tekrar süzülmesine izin verdi. Jisoo birkaç kez daha ona seslendikten sonra sonunda nerede olduğunu anlayabilmişti fakat karşısında birkaç saat önceki halinden oldukça farklı ve bitkin bir Jennie görünce adeta nutku tutulmuştu.

"Neden böyle görünüyorsun? Ne oldu?" dedi onun yanına, yere doğru otururken. Jennie ise hala konuşabilecek durumda olduğunu hissedemiyordu. Jisoo'nun vücudunu çevrelediği kollarının arasında ağlamaya devam etti dakikalarca. Ona ne diyeceğini, bu durumu nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Jisoo'nun ona çıkışmasından da korkuyordu.

"Ü-üzgünüm." dedi Jennie nihayet dudaklarını oynatabildiğinde, "Kendimi tanıyamıyorum-"Nefesini kontrol ettikten sonra yarım kalmış cümlesine devam etti, "Gözlerimi açtığımda her şey bulanıktı Jisoo, kendime neden böyle şeyler yaptığımı anlayamıyorum. Kendimden iğreniyorum. Korkuyorum."

Jisoo deliye dönmek üzereydi ama bunu ona belli etmemeye gayret ediyordu, her ne olursa olsun sakin kalmak zorundaydı. Ona hem kendisine zarar verdiği için kızgın, hem de onu mutlu edemiyormuş gibi hissettiği için de kırgındı. Ayrıca onu yalnız başına bıraktığı için kendisine de yeterince öfkeliydi. Tam şu anda, gerçekten hislerini kontrol edebilmesi mümkün değildi. "Geçti." dedi sesi titrerken, "Geçti bebeğim, lütfen sakin ol."

Jennie tekrar ağlamaya başladı, Jisoo genelde hissettiklerini dışarıya net bir şekilde yansıtabilen bir insan değildi ama o da göz yaşlarının usulca akmasına izin verdi. "Benden nefret etmiyorsun değil mi?" dedi Jennie, kendisine daha sıkı sarılmasına izin verirken. Jisoo ise kafasını yavaşça tutup, kendi hizasına doğru yaklaştırdı, "Senden neden nefret edeyim? Seni her halinle seviyorum. Bu yüzden buradayım, değil mi?"

Jennie'den bir cevap alamayınca bir süre sustu. Ama yine de dayanamayıp bir şeyler söylemeye devam etti, "Bak Jennie, aksini düşünmene izin vermeyeceğim ama tüm içtenliğimle bunu söylüyorum, sarılamayacak yaraların yok. Böyle şeyler yapıyor olman çok doğal. Kendine kızmaman gerekiyor. Ben ne olursa olsun yanındayım. İkimiz de bu yola bazı şeyleri göze alarak girdik, bu yüzden seni terk edeceğimi ve senden nefret edeceğimi asla düşünme olur mu?"

"Teşekkür ederim." dedi Jennie hiç tereddüt etmeden, "Seni seviyorum. Sana minnettarlığımı nasıl ödeyeceğim?" Jisoo bir kaşını havaya doğru kaldırdı, "Aslında bir yolu var." dedi hafifçe kıkırdarken, "İkimiz de bunun ne olduğunu biliyoruz."

(Y/N valla smut smut derseniz sizi keserim lgbt hikayeleri şikayet ediliyor zaten bir de ben smut yazarken de okurken de utanıyorum.)

Jennie sevdiği kadının gözleriyle buluşturdu gözlerini, saçlarını hafifçe okşadı, "Seni seviyorum." diye tekrarladı, dudağına minik bir öpücük bıraktı, "Seni seviyorum. Her geçen saniye yeniden."  (aq kıro oldu anırıom)

"Ben de seni seviyorum." dedi Jisoo ona doğru gülümserken, "Fakat, şimdi seni temizlememiz gerekiyor." Ayağa kalktıktan sonra bir kez daha onun bitkin vücudunda gözlerini gezdirdi daha sonrasında onun da kalkmasına yardımcı oldu. Fakat Jennie, gerçekten kafasını hissediyor olduğundan emin değildi. Hala her şey çok silikti.

Jisoo küvete su doldurmak için hazırlanırken, Jennie kıyafetlerini çıkartmaya çalışıyordu, "Onu da ben halledeceğim." dedi Jisoo ona doğru kaşlarını çatarak, "Bebeğim derken son derece ciddiydim." Jennie onu başıyla onayladı ve kendisini tamamen ona bıraktı, aslında hiçbir şey yapacak gücü kendinde bulamıyordu ama Jisoo'ya yeterince yük olduğunun farkında olduğu için de kendisini kötü ve baskı altında gibi hissediyordu.

Jisoo tekrar ona doğru yakınlaştı ve Jennie'nin iyice kısılan gözlerine baktı, bir kez daha onu ne kadar sevdiğini hissetti aynı zamanda onun hayatındaki yerini ve değerini de anlarken. Zaten Jennie çoktan tişörtünü odasının bir köşesine fırlatmıştı, bu yüzden onu soyundurma konusunda birkaç saniye daha kazanmıştı. Jisoo hızlıca onu altındakilerden de kurtarınca küvete doğru yakınlaştırdı, elinden tutarak içeriye girmesini sağladı. 

Jennie'nin kusursuz teninin üzerinde kayan su damlalarını izledi bir süre, ona gerçekten deli gibi aşıktı. Ve ne yaparsa yapsın, ona olan sevgisinin asla bitmeyeceğini biliyordu. Jisoo onun en ufak bir çiziğine dahi yara bandı olmak istiyordu. ''Seni seviyorum ama...'' dedi Jennie, cümlesini tamamlamak istemiyordu ama içinden bir şeyler bunu aksine zorluyordu, ''Sana zarar veriyorum Jisoo. Farkında olmadığımı düşünme. Her şeyi hissedebiliyorum. Seni seviyorum, hatta sana aşığım ama sen beni iyileştirirken, ben sana yaralar açıyorum.'' 

Jisoo soğuk bakışlarını onunla birleştirdi ve ağlamamak için tavana diktiği gözlerinden yaşların usulca akmasına izin verdi.


yav jennie sen napıyon

ayrıca umarım bu bölüm hiçbirinizi etkilemez, aslında en başında belirtecektim ama spoiler falan olur diye söylemek istemedim, eğer sizi etkilediysem de özür dilerim

sizi sewiyorum bebeklerimmmmmm intihar çözüm değildir bunu unutmayın:*


don't let me drown || jensooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin