0.2

11.9K 802 333
                                    

Oğuz: Sanırım bu numaraya Anıl'ın yazması gerekiyordu

Başımı aşağı yukarı salladım ama ne yazık ki bunu göremiyordu.

Oğuz: O zaman bu notu Anıl'a vereyim mi, ne dersin?

Verse miydi? Of, notu dolabına atarken çok emindim ama şu an hiç emin olamıyordum.

Nisan: Evet, ona ver

Oğuz: Pekala

Telefonu arka cebime koydum ve Oğuz'u aramaya başladım. Cidden verecek mi merak ediyordum. Sonuçta verdim diye bana yalan da söyleyebilirdi, öyle değil mi? Bunu riske atamazdım.

Koşarak okulun içine yöneldim. Kantinin önünde konuşuyorlardı. Oğuz, Anıl'ın bizim yaşıtımız versiyonu gibi bir şeydi. Sadece ondan daha az ukalaydı ve insanların kalbini daha az kırıyordu. Buna rağmen Anıl'dan hoşlanıyordum işte.

Belki de karakterinden hoşlanmıyordum, dış görünüşünden hoşlanıyordum. Ama doğruyu söyleyin, hayatınızda kaç kere kitabı kapağına göre yargılamadan aldınız? Kitapçıya girdiğimiz anda bile kapağı gözümüze güzel gelen kitabın yanına gidiyor ve konusunu okuyoruz. Konusu kötü olunca ise büyük bir hayal kırıklığına uğruyoruz. Sanırım Anıl da benim için böyle olmuştu. Onu ilk kez okulun kütüphanesinde görmüştüm, sonra hoşlanmaya başlamıştım. Zaman geçtikçe karakterini öğrenmiştim ama bir türlü vazgeçemiyordum.

Arkalarındaki kolona yaslandım. Okulda kimse olmadığı için beni ispiyonlayacak kimse de yoktu. Bütün okul bahçedeydi.

"Bu mu yani?" Anıl'ın sesini duyunca elimi kalbime götürdüm. Hızlanmıştı.

"Evet, dolabıma koymuş biri. İçinde numarası yazıyor. Az önce mesaj attım ve sana götürüp götürmemi istemediğini sordum. O da götürmemi söyledi." Göz ucuyla baktığımda Oğuz'un notu Anıl'a verdiğini gördüm. Anıl notu aldı ve parçalara ayırdı.

"Benim bir sevgilim var. Böyle veletçe şeylere ayıracak zamanım da yok." Anıl, Oğuz'un yanından geçip giderken nefesim kesilmiş gibi hissediyordum. Oğuz'a baktığımda telefonuyla uğraştığını gördüm. Büyük ihtimalle bana mesaj atıyordu.

Okuldan koşarak çıktım ve telefonumu elime aldım. Tahminim doğruydu, bana mesaj atmıştı.

Oğuz: Ben notu vermeyeceğim, vazgeçtim

Kalbimi kırmamak için yalan söylüyordu. Omuz silktim ve mesajımı gönderdim.

Nisan: Sizi gördüm, yalan söyleme

Nisan: Parçalara ayırdı notu

Oğuz birkaç dakika hiçbir şey yazmadı.

Oğuz: Bak, bunun hakkında ne söyleyebilirim bilmiyorum

Oğuz: Daha lise öğrencisiyiz, tabi ben senin kaçıncı sınıf olduğunu bile bilmiyorum ama

Oğuz: Daha birçok insan var

Oğuz: Kaderin bize sunduğu binlerce yol var

Oğuz: Böyle boş bir şey için üzülme derim

Oğuz: Ayrıca

Oğuz: Anıl gibi bomboş birinden hoşlanacak kadar mal mısın aq

Nisan: Anıl hakkında düzgün konuş

Oğuz: Az önce sevgilisi olduğunu söyleyen ve hislerini yazdığın kağıdı paramparça eden birini ciddiye mi alıyorsun :D

Oğuz: Of, cidden geri zekalısın

Oğuz: Sana böyle diyebilir miyim, geri zekalı

Oğuz: Hem, adını da bilmiyorum

Nisan: Adımı hiçbir zaman bilmeyeceksin çünkü söylemeyeceğim

Oğuz: Hmmm tahminde bulunabilir miyim peki sayın geri zekalı hanım?

Nisan: Sen ne kadar terbiyesiz ve ukala bir şey çıktın ya

Nisan: O not gele gele senin dolabına mı gelmiş cidden?

Nisan: İnanılmaz

Uzun bir şeyler yazdı, ama sonra sildi.

Oğuz: Her neyse

Oğuz: Bence Eslem'sin, Anıl'a körkütük aşık tek onu tanıyorum

Oğuz: Ya da Çiğdem

Onların Anıl'dan hoşlandığını bilmiyordum bile.

Nisan: Hayır, hiçbiri değilim

Nisan: Bütün gün kim olduğum hakkında mı konuşacağız?

Oğuz: Ben öğrenene kadar evet

Güldüm.

Nisan: Neden bu kadar merak ediyorsun sanki?

Oğuz: Canım sıkılıyor, uğraşacak bir şeyler bulmam lazım

Nisan: Bence ben senin uğraşacağın bir insan değilim

Oğuz: :)

Oğuz: Göreceğiz :)

Oğuz: Adını bilmiyorum ama, sana nasıl sesleneyim?

Nisan: Güneş diyebilirsin

Oğuz: :O

Oğuz: Adın Güneş mi?

Nisan: Hayır

Oğuz: Pekala, Güneş

Güneş, annemin adıydı.

Oflayarak telefonu cebime koydum ve Başak'ı aramaya başladım. Sınıfta yoktu, koşarak kantine gittim. Kantin de bomboştu, sol tarafıma baktığımda tek kişinin olduğunu gördüm.

O da, Oğuz.

Eliyle selam vermişti bana. Çok uzak değildik, ancak çok yakın da değildik. Yanına gidip bir sandalye çektim ve karşısına oturdum. Hiçbir şeyi çaktırmamalıydım.

"Nasılsın?" O sormuştu bunu. Az önce mesajlardan farklı biri gibi konuşurken, şimdi karşısında 'Nisan' olarak konuşmak çok garipti.

"İyiyim, sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim. Siktirname mi?" Gülerek başımı sağa sola salladım. "Hayır tabi ki."

"Nisan Masal'dan bu beklenir zaten. Senin adını söylemek çok uzun ya, hele ki Nisan ve Masal apayrı isimler." Güldüm.

"Annemle babam Nisan ayında evlenmişler. Nisan Masalı gibi olması için de iki isim birden koymuşlar." 'Waow' sesi çıkardı ve güldü. "Keşke benimkilerde de böyle hayal gücü olsa." Kaşlarımı çattım. Sözlerine devam etti. "Bazen adını karıştırıyorum. Sana Masal mı demeliyim, Nisan mı?"

"İstediğini," dedim kestirip atarak.

"Benim aklıma gelmez ki böyle. Malum, senin kadar zeki değiliz. Canım her an hangisini istiyorsa onu diyeceğim." Kıkırdadım.

"Ben zeki değilim ki," dediğimde gözlerini devirdi. "Sadece çok ders çalışıyorum."

"Ben de çok çalışıyorum, ancak bak, siktirname aldım." Küfür edişi çok komikti, dayanamayıp bir daha güldüm. "Komik mi lan?"

"Hayır." Eski ciddiyetime geri döndüğümde bu sefer o gülmeye başladı. "Nisan, çok garip bir kızsın valla."

"Bunu iltifat olarak mı algılamalıyım, yoksa hakaret mi?" Cık sesi çıkardı. "İstediğini," Beni taklit ediyordu.

Birden telefonu titrediğinde ayağa kalktı. "Özür dilerim, buna bakmak zorundayım." Başımı aşağı yukarı salladım ve kantinden çıkışını izledim.

Oğuz bu işin peşini bırakacak gibi durmuyordu.

Yanlış NotWhere stories live. Discover now