33| Böyle bir acı yalnız başına kapatılacak bir yara değildi

4K 399 58
                                    

Min Yoongi

Bir hafta.

Tam bir haftadır Haru'dan haber alamıyordum. Rüyalarımda ise diğer Haru konuşmuyordu, sessizdi. Uzun yıllar sonunda kazandığım güzelimin belki de bana ihtiyacı vardı ama lanet olası bir haftadır herkes ona zaman tanımamı ve yalnız bırakmamı istiyordu. Böyle bir acı yalnız başına kapatılacak bir yara değildi.

Kafamı koyduğum yastıktan kaldırıp kısık gözlerle etrafıma bakındım. Jimin, Hoseok ve Jungkook yattığım koltuğun yanındaki koltukta oturuyorlardı. Jimin en sevdiği uğraş olan polaroid fotoğraf makinesi ile uğraşırken, Hoseok kalın gözüken siyah karton kapaklı bir roman okuyordu ve Jungkook ise her zaman yaptığı gibi telefonuyla uğraşıyordu. Onu birkaç kere Haru ve benim fotoğrafımı çekip editleyerek son zamanların popüler Instagram sayfası olan ve onun ise sahibi olduğu YoonRu sayfasına atarken görmüştüm. Onu birkaç kere yakalamıştım ama uyarmamıştım. Haru ve benim shiplenmem hoşuma gidiyordu açıkçası.

Haru gittiğinden beri onu rüyalarımda görebilmek umuduyla sürekli uyuyordum lakin rüyamdaki Haru bile benden kaçıyordu ve konuşmuyordu. Onu özlüyordum ve özlemimi hiçbir şey gideremiyordu.

"Pekala, yeter bu kadar beklemek. Ben gidiyorum." Yattığım yerden aniden doğrulup odama giderken bir yandan da karışık saçlarıma düzen vermeye çalışıyordum.

"Hyung!"

"Hyung!"

"Hyung!"

Hoseok, Jimin ve Jungkook aynı anda bana bağırıp önüme geçtiklerinde umursamaz bakışlarımı onlara diktim. Yoluma çıkacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlardı.

"Hyung gidemezsin!"

"Gidemezsin hyung!"

Yüzümü buruşturdum. "Sesinizi aynı anda yükseltmek için hep beraber anlaştınız mı? Niye birbirinizin tıpatıp aynısı davranışlar sergiliyorsunuz?"

Hoseok bilmiş bir tavırla kollarını göğsünde kavuşturdu ve yukarıdan yukarıdan bana baktı. "Hyung gitmek istiyorsan senin gibi bir ayıyı bizim durdurmamız imkansız olur ama durdurabilecek biri de var!" Neredeyse bağırarak gözleriyle mutfağı işaret etti. Ayı? Mutfak?

Jimin gözlerini kısarak mutfağa baktıktan birkaç saniye sonra yüzünü sinsi bir ifade aldı ve o da Hoseok gibi sesini yükseltti. "Evet hyung gitmek istediğini anlıyoruz ama biraz daha düşün lütfen!"

Fazla uyumaktan ağrıyan başıma bir de bu iki gereksizin çıkardıkları sesler eklenince yüzümü buruşturmadan edememiştim. Sinirle üzerlerine doğru yürürken Jungkook panikten bağırmaya başladı. "SEOKJİN HYUNG! YOONGİ HYUNG EVDEN KAÇIYOR YETİŞ!"

Başım artık iyice zonklamaya başlarken dişlerimi sıkarak Jungkook'un yakalarından tutmuş, duvara sabitlemiştim. Hoseok ve Jimin bizi ayırmaya çalışıyorlardı. "Bana garezin mi var velet?! Ne diye bağırıp duruyorsun?!"

Jungkook öksürüklerinin arasından bağırmaya çalıştı. "Seokjin hyung adam öldürüyorlar burada!"

"Sus! Sus! Sus! Kook ben seni gebertmeden önce sus!"

"Hyung bıraksana çocuğu."

"Çocuğu bıraksana hyung."

Gözlerim kararmış bir şekilde beni Jungook'tan ayırmaya çalışan Hoseok ve Jimin'e döndüm. "Jung gereksiz Hoseok ve Park yine onun kadar gereksiz Jimin, ikiz gibi birbirinizin cümlelerini farklı şekilde söylemekten vazgeçmezseniz sıradaki siz olacaksınız!"

"N'oluyor burada? Ne bu gürültü? Ben size şu evde bağırmayın demedim mi? Min Yoongi ne haltlar ediyorsun yine?"

Seokjin hyung elinde yeni aldığı açık pembe sos tavasıyla yanımıza geldiğinde durumun saçmalığından ötürü gözleri irileşmişti.

"Hyung bak al şunları başımdan! Yemin ediyorum elimden bir kaza çıkacak yoksa!"

Geri çekilerek odama girmiş ve kapıyı sertçe kapatıp kilitleyerek yerlere saçılmış kıyafetlerimin dolu olduğu dağınık odamda sırt çantamı aramaya başlamıştım. On beş dakikalık arayışımın ardından siyah bir çantaya birkaç parça kıyafet tıkıştırıp, yerlere saçtığım kıyafetler arasından kotumu ve kazağımı giyerek maskemle beremi takmış, araaba anahtarlarını da alarak sessizce pencereyi açmıştım. Elimde ayakkabılarımla pencereden aşağı atladıktan sonra elime aldığım ayakkabılarımı da giyerek arabaya binmiş ve siteden çıkıp otoyola geçerken Onew hyungu aramıştım.

"Hyung, ben Min Yoongi. Bana Haru'nun uzaklaşmak istediği zamanlar gittiği yerin adresini söyler misin? Daegu mu? Emin misin? Bekle, adresi yazayım. Teşekkürler hyung. Hyung ağlamıyorsun değil mi? Hyung lütfen bugün zaten herkes bana bağırdı sen bari bağırma bana. Onew hyung biliyorum acınız büyük ama Haru için güçlü kalın lütfen, o sizin kız kardeşiniz sonuçta. Pekala hyung, kendine dikkat et." Onew hyung paramparçaydı.

-

Saatler sonra Daegu'da, sevdiğim kızın kapısının önünde beklerken ona ne diyeceğimi düşünüyordum. En sonunda tereddütle zile basarak zaten soğuk olan ama şimdi ise gerginlikten buz kesmiş ellerimi enseme bastırdığımda alacağım tepki yüzünden endişeliydim.

Kapının arkasından bir haftadır özlemini duyduğum ses yükselirken boğazımın heyecandan kuruduğunu hissediyordum.

"Bak ajumma, sana son kez söylüyorum bunu. Oğlun ile ilgilenmiyorum ve kızının da benim hayranım olması da şu berbat ruh halinde beni ilgilendirmiyor. Ayrıca sırf prim için onunla sıkı fıkı dost olup fan sayfalarında onu ünlü yapmak da istemiyorum. Tabii buldun benim gibi güzel idolü, tepe tepe kullanacaksın. Zaten acım büyük! Bak yaşlısın falan demem oraya gelirsem kavga çıkartırım. Hem benim böyle aşırı yakışıklı bir sevgilim var, senin pasaklı oğluna kalmadım ben!"

Kıkırdayarak zile tekrar bastım. Tanrım, çok tatlıydı!

Kapı hızla açılıp bir haftadır özlemini çektiğim beden görüş açıma girince şaşkın halinden faydalanarak ellerimi beline sardım ve onu kendime çektim. Dudaklarını dudaklarımın arasına hapsetmeden önceyse sadece ikimizin duyabileceği şekilde fısıldamıştım. "Sürpriz."

Anında gözleri kapanırken alt dudağını dişlerim arasına alıp çekiştirdim ve onu evinin duvarına yaslarken ayağımla açık duran kapıyı kapattım.

"Aşırı yakışıklı sevgilin geldi güzelim."

goblet | yoongiWhere stories live. Discover now