Özledim

65 18 0
                                    

Bulabildim mi? Hayır! Şaşırdık mı? Yine hayır! Peki yorgun muyum? Yok canım! Ne münasebet? YORGUNLUKTAN ÖLÜYOM BE! Öğleden beridir onu arıyorum ve hava karardı bile. Geri dönmek aklımdan geçmedi değil ama Gölge'yi bulmalıyım. Bir özür borçluyum. Yani sadece ona 'İki yüzlü' ve 'Yalancı' dediğim için... Yoksa başka bir nedenim yok!

Bulabildiğim tüm mekanlara en azından girişinden bir bakıyorum ama yok! Gölge'yi bulamıyorum. Yolda da karşıma çıkmıyor. Ya ne kadar uzaklaşmış olabilir ki? Bu zamana kadar bulmalıydım aslında!

Onu ararken aklımda onlarca soru var. Hepsi rafa kaldırdığım sorular ve yine hiçbirine bir cevap bulamıyorum.

Geri dönmek için çok mu geç? Hava epey karardı. Yolda rastladığım farklı bir kafeye giriyorum. Koruma falan yok burada çok şükür! Üstelik buradakilerin hiçbiri masal karakteri de değil! Bir masaya geçip oturuyorum. Nefeslenip gitmeyi düşünüyorum aslında ama Gölge için bir etrafa bakınmak da fena olmaz.

Gölge yine yok ama ben pes etmeyeceğim. Kafede tezgahtan sorumlu olan adama yöneliyorum. "Affedersiniz! Buraya Gölge adlı biri geldi mi acaba? Şöyle iki metreye yakın bir boyu var arkadaşın! Yeşil gözlü, hafif kıvırcık açık kahverengi saçlı! Üstünde grimsi bir ceket vardı.

Adam başını sallıyor. "Geldi evet! Hatta dur! Adı da burada!" Anladığım kadarıyla sipariş veren herkesin ismini yazıyorlar. Yoksa niye tezgahtaki defterin sayfalarını karıştırsın ki? Herhalde Gölge'nin de cebinde üç beş kuruş kalmış da kullanabilmiş zavallım.

"Evet, burada! Gölge ELİÇABUK!" Soyada bak be! Şaşırdım mı? Bu sorunun cevabı hep hayır olacak! Kesin eli çabuk zaten! Yoksa nasıl araklasın o kadar eşyayı. Sonuçta o bir yankesici!

"Ne zaman gittiği hakkında bir fikriniz var mı?" Başını kaşıyor. "Üzgünüm ama bilmiyorum fakat onun isminin altında çok isim olmadığına göre gideli çok olmamıştır." Teşekkür ederek ayrılıyorum kafeden. Buralarda olmalı! Ne kadar uzaklaşmış olabilir ki?

...

YOK, YOK, YOK! Harika! Gece de bastırdı iyice! Nereye gitsem çocuğu kıl payı kaçırmış oluyorum. Özür falan dilemiyorum lan! Bu kadar uğraştıracağını bilsem en başta bu işe hiç bulaşmazdım. Madem gidiyor, gitsin o halde! Bana ne? Sanki iyilik meleğiyiyim. Bugüne kadar adamakıllı iyi davranışım görülmemiş niye ona yardım etmek için uğraşıyorum ki? Yalnız Rüzgar ve Kedicik'in bulunduğu pansiyon neredeydi? Hah! Onu da kaybettim tam oldu!

Yolda nereye gittiğimi bile bilmeden ilerliyorum. Yani bir insan özellikle kaybolmak için uğraşır mı? Bildiğin kaybolayım diye atmadığım takla kalmamış be! İstesem de yolu bulamam buradan. Gölge'yi bulacaktım sözde. Kendim kayboldum tam oldu! Hayal kırıklığım ve çökmüşlüğümle ilerliyorum. Yapacak bir şeyim yok.

O sırada bana kalan tek şey düşüncelerim oluyor. Bazenleri insanların yaşadıkları kendilerine ağır gelirmiş, hataları sırtlarına birer yük olarak binermiş çünkü. Sanırım yaşadığım buydu. Gidiyorsa gitsin dediğime bakmayın! Pişmanım! Onu bu kadar kıracağımı düşünmemiştim. Onu bu hale getirdiğim için pişmanım. Canını yaktığım için pişmanım. Özür bile dileyemeden o gittiği için pişmanım. Yaptığım onca kötülükten ötürü pişmanım! Belki de bir kerecik olsun o ergence ve kötü davranışlarımı düzeltip iyi olmalıyım. Gölge'nin de dediği gibi hanımefendi olmalıyım belki de... Anlaşmıştık onunla.... Anlaşmadan beri adamakıllı anlaşmayı uyguladığımı sanmıyorum.

Aklıma bunlar gelince Gölge'nin dediği gibi omuzlarımı dikleştiriyorum, sırtımı düzleştirip kafamı dik tutuyorum. Bana onurlu yürü demeye çalıştığını yeni anlıyorum. Evet, tam bir ezik izlenimi oluşturuyorum dışarıdan. Çökmüş, pişman... Ama öyle değilim ki! Belki de en başından beri böyleydim de yeni fark ediyorum. Belki de... Sadece özür dilemek istiyorum. Pişman olduğumu, bir daha yapmayacağımı belirtmek istiyorum.

Ben burada, masallarda kaybolmadım aslında. Kendi içimde, kendi benliğimde kayboldum. Kendi içimde yitip gidecek kadar kayboldum. Şımarığım! Kabul! Haylazım! Buna da kabul! Ama ben de bir insanım. Pişman oluyorum, özlüyorum, düzeltmek istediğim hatalarım oluyor. Ona hiç öyle demeyecektim. Git çok ağır oldu. Bu çok ağır oldu cidden. İlk defa empati yapıyorum. Hatta empatinin tam olarak ne demek olduğunu yeni fark ediyorum. Offlayarak düşüncelerimi kafamdan atmaya çalışıyorum.

İlk defa böyle olmam tuhaf. Pişmanlık ilk defa hayatıma girdiğinden belki de. Gölge... Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim! Lütfen! Özür dilerim! Seni bekleyenler var! Geri dön! Lütfen! İçimden bunları söylemem hiçbir şey ifade etmiyor. Marifet yüzüne de söyleyebilmekte. O kadar cesaretli olduğumu sanmıyorum aslında.

Çok yoruldum. Saatlerdir yürüyorum ve bugün bayağı bir erken kalkmıştım. Şu köşeye kıvrılsam? Hava buz gibi ama pelerinime sarılmaktan başka ne yapabilirim ki?

Uykum hafiften bastırmaya başlıyor. Düşüncelerden kurtulmanın en iyi yolu bu herhalde. Her şeyden soyutlanmanın en iyi yolu, tüm acıları, üzüntüleri bir kenara bırakmanın en iyi yolu... Evet, uyku!

Yere yorgunluk ve bitmişlikle çökerken öğlenden beri hiçbir şey yemediğimi fark ediyorum. Kafamı soğuk zemine koyup uykunun beni bulmasını bekliyorum. Çok bekletmiyor o da beni. Gelip tam üstüme çöküyor uyku en savunmasız anımda. Uykuyla uyanıklık arasında olduğum bir sıra üstüme bir şeyin örtündüğünü hissediyorum ve sıcacık bir nefesle varla yok arasında bir ses..."Bu kadar oyun yeter Gezgin! Benim gidişim buraya kadarmış. Seni özledim."

Kaf Dağının da ÖtesindenOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz