Büyük Karşılaşma

56 14 0
                                    

Medya: İntikam Prensi bu olabilir. Yine de sizin hayal gücünüze bırakıyorum.

İyi okumalar.

Karşımdaki şahsın İntikam Prensi olduğuna hâlâ inanamıyorum. Mavi bir maskesi ve başını saran kapşonlu kıyafetiyle tam önümde ayakta dikiliyor. Anka kuşu hızla yanına gelip başını ona doğru eğmesiyle İntikam Prensi onun başını okşuyor. "İyi işti Sênmurw! Cidden iyi işti!" Dediği kelime bana yabancı gelse de ağzımı açıp tek kelime dahi edemiyorum. Sanırım... Evet, korkudan!

Bakışları bana döndükten sonra yavaş yavaş ellerini çırpmaya başlıyor. Bana adım adım yaklaşırken... Korkumla sağıma soluma bakınıyorum, ellerini çırptığından bir şeyler olmasını bekliyorum ama yok! Hiçbir şey olmuyor. Onun beni alkışladığını anlamam için en az bir 10 saniye geçmesi gerekiyor ne yazık ki! İyi de neden? Cevaplar sanırım onda... "Tebrik ediyorum! Hepinizi tebrik ediyorum! Senaryomu bu kadar ustaca oynayacağınızı hiç düşünmemiştim. Aktörlükte süpersiniz! Hepiniz! Tabi bazılarınız senaryoyu bildiği halde doğaçlama yapmaya kalktı ama... Onun dışında iyiydiniz!"

Son cümlelerini İsimsiz'e bakarak söylemişti. Ne yani? İsimsiz... Her şeyi biliyor muydu? Hem de en ince ayrıntısına kadar... Ve bunu bile bile beni buraya mı sürükledi? Neden?

İsimsiz düştüğü yerden kalkarken bağırıyor. "Bana, onun benim hayatımı mahvedeceğini söylemiştin Akur!" Akur? Bu bir isim mi? Eğer öyleyse... Ufff! Anka'ya bağırdığı şey buydu sanki. Akur Seyyah-ı Meşhur namına... Evet, buydu! O halde o Anka'nın sahibi! Niye her şey bu kadar karışık? Ve son soru! Ben niye bu kadar titriyorum?

Akur elindeki asayı sertçe yere vururken bulunduğum yerde sıçrıyorum. O ise beni önemseden kafasını dikleştiriyor. "Öyleydi, masal gezginlerini bilirsin! Muhakkak bu işler bitince senin masalına da uğrayacaktı! Başka ne olacağını sandın?" İsimsiz parmağıyla beni işaret ederken sesini yükseltiyor. "Öyle mi dersin? Ben hiç senin anlattığın gibi bir kız bulmadım karşımda!" Akur başını başka yere çevirirken kestirip atıyor. "Değişeceğini bilemezdim değil mi?"

Benden bahsettiklerine eminim ama korkumdan çenemi bir türlü indirip de konuşmaya dahil olamıyorum ki! Olayları onların konuştuğu kadar kavramaya çalışıyorum. "Sana güvenende kabahat! Sen yalancısın! Bilip bilmemenle alakalı değil bu konu! YALANCISIN! Bana bahsettiğin kişiyle bu kişinin uzaktan yakından bir alakası yoktu! Sadece sen böyle bilmemi istemiştin değil mi? Nede..."
"KES! Sana konuşma hakkını kim verdi ufaklık? O burnunu her işe sokma yetkisini kim verdi? Ben sözümde durmadım mı? Durdum! O halde devamı seni ne kadar ilgilendirir? Sen bana ihanet ettin! Son dakikada bu işten caymaya çalıştın! ŞİMDİ KES VE SIRANIN SANA GELMESİNİ BEKLE O KADAR!"

Sesi otoriter, sert ve buyurgandı! Yüzü bana döndüğünde hafif bir ürpermeyle karışık kasılıyorum. Bana ne yapacak? Bilmiyorum! Kahretsin, bilmiyorum ve bilmemekten çok o bilmediğim şey beni ürkütüyor. Akur yönünü bana çevirip ilerlemeye başlıyor. Eş zamanlı olarak ben de gerilemeye tabi ki... Kalbimin daha önce de sıkıştığı anlar olmuştu evet. Belki Kedicik, belki Gölge, Rüzgar, İsimsiz ya da Hata yüzünden... İyi veya kötü fark etmez. Yakınlarım da bu duyguyu bana yaşatmıştı ama hiçbiri düşmanının hissettirdiği korkuyla aynı korkuyu veremez. Bunu burada tecrübe ederek söylüyorum. Asla aynısı olamaz!

"Merhaba Prenses! Bu arada 'merhaba' kelimesinin anlamını bilir misin? Aslında anlamı 'Korkma, benden sana zarar gelmez.' demektir ama ben sana merhaba desem de sana bunun sözünü veremeyeceğim ne yazık ki! Tamam, her türlü pisliği yaptığımı kabul ediyorum ama her zaman sözümde dururum ben. Bu yüzden uyarmak zorunda hissettim."

Kaf Dağının da ÖtesindenWhere stories live. Discover now