18| Liseli aşıklar gibisiniz

4.4K 423 85
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar!


***


"Hey Jimin!" Kulağıma ilişen Bay Kim'in sesiyle gömüldüğüm dosyadan başımı kaldırıp bakışlarımı kendisiyle buluşturdum. "Bırak o dosyayı artık. Gel, yemek yiyelim. Açlıktan bayılacaksın."

Gözüm, duvardaki saate ilişirken zamanın nasıl olup da bu denli hızlı kaydığını sorguluyordum. Sanki şirkete geleli sadece bir saat olmuştu. Oysa saatleri çoktan devirmiş, günü öğlen etmişim.

Hafif bir şekilde başımı sallayıp Bay Kim'i onaylarken yavaşça yerimden doğrulmuş, Yoongi'nin sabah asansörde, gömleğimi hafif sıyırıp omzuma geçirdiği dişlerin varlığını hatırlayarak istemeyerek de olsa sırıtmıştım.

Asansörde geçirdiğimiz birtakım ateşli dakikalara sahiplik yapan o ilk günden sonra hislerimdeki çalkantı, düşüncelerimdeki gelgitler ve kendime duyduğum güvensizlik büyük ölçüde gitmiş; hepsinin üzerine koca bir kilit vurmuştum.

O günden sonra, asansördeki köşe kapmacalarımız devam etmiş, Min Yoongi her sabah beş dakika boyunca beni öpücükleriyle şımartmaya ant içmişti.

İçimde, her geçen gün artarak ilerleyen bir ateş vardı ve bu ateşin besleyicisi Min Yoongi'ydi. Her gün, bıkmadan ve asla gocunmadan içimi yakan o ateşe yeni bir odun atıyor, kor alevlerin tüm vücudumu sarmasını sağlıyordu. Ve bunu yaparken sınırlarımı zorlamaktan çekinmiyordu.

Aslında sınırları zorlamak bu durumda yanlış sayılırdı. Benim için bir çok ilke sahiplik yaptığından, sınırlarımı onunla keşfediyordum ve bu beni oldukça memnun ediyordu. Genel olarak birçok şey, benim açımdan iyi ilerliyordu. Bazı ufak tefek pürüzleri görmezden geldiğim sürece tabi.

Şirkette ve okulda, Min Yoongi ile aramdaki ilişki hakkında dedikodular dönüyordu.

Şirkette dolaşan söylentileri görmezden gelmek ya da onlara katlanmak kolaydı çünkü bu, bir bakıma hoşuma gidiyordu. İnsanların henüz kesinliğini bilmediği bir ilişki hakkında varsayımlarda bulunması ve yine o insanların Yoongi'nin üzerine atlamak istediklerini belirten bakışlarının kıskançlığa bürünüp benim üzerimde dolaşması hoşuma gidiyordu. Onlar Yoongi'ye sahip olmak isteyip çeşitli hayaller kurarlerken ben hayalini kurdukları o yerdeydim. Bu yüzden herkes düşmanımmış gibi gelse de umrumda değildi. Şirkette arkadaşa ihtiyacım yoktu. Bay Kim ve Yoongi bana yetiyordu ki zaten iki ay sonra buradan gidecektim. Yani kalıcı ilişkilere -Yoongi'yi bu kategorinin dışında tutuyorum- ihtiyacım yoktu.

Ancak okuldaki söylentilerle baş etmek, şirkette olduğu kadar kolay değildi. Çünkü bilirsiniz, okullar her zaman en büyük zorbalara, en çirkin düşüncelere ve en kıskanç ruhlara ev sahipliği yapmıştır. Bir değil, birden fazla kişinin yuvası olmuştur. Taehyung ve Jungkook, her ne kadar yanımda olsalar da; bazen onların varlığı da yetmiyordu. İşin daha da kötüsü, benim hakkımda söylenenlerin hiçbirini kafama çok fazla takmazken Yoongi için söylenen en ufak bir söz bile beni delirtiyor ve bu durum hareketlerime yansıyıp işi daha da çıkmaz bir hale sokuyordu. Çünkü tepkilerimden yola çıkarak insanlar söyledikleri şeylerin doğru olduğunu varsayıyor, daha fazla üzerime geliyor veya o konuyu daha fazla yayıyorlardı. Tüm bunlar arasında teselli bulabildiğim tek şey -Yoongi'nin haz dolu öpücükleri ve dokunuşları dışında- staj sayesinde okulda çok fazla vakit geçirmiyor oluşumdu.

Sandalyeye astığım ceketi üzerime geçirirken kapının önünde beni bekleyen Bay Kim'e gülümseyip hızlıca yanına ulaştım. Bay Min ile aramızda geçenlerin elbette ki farkındaydı çünkü hey? Min Yoongi açık açık ilişkimiz olduğunu söylemişti ancak yine de -tahminimce- bu durum çok da hoşuna gitmiyordu. Sebebinin ne olduğunu bilmesem de, içimden bir ses beni düşündüğü için durumun böyle olduğunu söylüyordu. Oysaki, eğer durum böyleyse bile, ortada beni düşünmesini gerektiren bir durum olduğunu düşünmüyordum. Mutluydum. Gerçekten, hiçbir ilişkimde olmadığım kadar mutlu ve heyecan doluydum. Zaman ne gösterirdi, ilerde ne olurdu bunu bilemezdik; belki ilerleyen vakitte beni derinden sarsacak bir noktaya gelecektik ama şu an mutlu hissediyorum ve benim için önemli olan tek şey de buydu.

Koridora çıktığımızda düşünüyordum. Burada geçirdiğim süre boyunca bir şey öğrendiysem, o da Kim Seokjin'in çok fazla konuşmayı sevmediğiydi. İkimiz, koridorda yan yana yürürken ortamda nefes seslerimiz ve yere çarpan adımlarımızdan başka bir ses yoktu. Bir avukat için oldukça az konuşuyordu. Oysaki konuşmayı sevmesi gerekmez miydi?

Sessizliğin eşliğinde asansörün önünde durduğumuzda çok geçmeden kulağıma üflenen sıcak nefesle huylanırken kıkırdadım. Kendimi arkamdaki bedene yaslayıp çenesine öpücükler kondurmamak için zorlarken -iki gündür yapmayı en çok sevdiğim şey Yoongi'nin çenesini öpmekti- asansörün kapıları açılmış, belimdeki elleriyle beni asansöre iteklerken Bay Kim'in düğmeye basıp kapıyı kapattığını göz ucuyla görmüştüm.

"Küçük!" En sevdiğim şeylerden birini yapıp kokumu solurken bedenimi ona çevirip sırtımı asansörün aynasına yaslamasına izin verdim. Birkaç gün öncesine kadar bu kadar rahat değildim, olamıyordum. Özellikle Bay Kim'in yanındayken Yoongi'nin olduğu yöne bile bakamıyordum. Ancak bu durumun farkında olan Yoongi, Bay Kim'in yanında beni nefessiz bırakana kadar öpmüş, daha sonra arkadaşına dönüp "Bu hallerimize alışsan iyi edersin." demişti. O anın üstüne Bay Kim ile çok da uzun sayılmayan ancak oldukça etkili bir konuşma yapmıştık, kendisi yüzünden rahatsız olmamam gerektiğini dile getirmişti ve işte; artık daha rahat hissediyordum. Her ne kadar patronum sayılsa da -bunu söylerken gerçek patronumla öpüşüyor oluşumu bir kenara bırakıyorum- Bay Kim artık bana Taehyung ve Jungkook hissiyatı veriyordu.

"Bay Min!" İsmini gülerek söylemem üzerine o da gülmüş, en sevdiğim başka bir şeyi yaparak beni gülüşümden öpmüştü. Kıkırtıma Bay Kim'in de kıkırtısı eşlik ederken mutlu hissediyordum. Her şey olmaması gereken bir hızda gerçekleşmiş ve ben kendimi burada, Min Yoongi'nin güven veren sıcacık kolları ve yumuşak öpücükleri arasında bulmuştum.

Annem her zaman, hızlı yükselişlerin çok sert düşüşleri doğurduğunu söylerdi. Min Yoongi ile olan ilişkimiz de böyleydi. Hızlı başlamıştı ve son hızda yükselmeye devam ediyordu. Henüz zirveye ulaşmamış ve o sert düşüşü gerçekleştirmemiştik. Belki de hiçbir zaman düşmezdik. Sonuçta zamanın ne getireceğini bilmenin imkanı yoktu ve ben bu süreçte, mutlu olduğum bu süreçte, şu an sahip olduğum her türlü şey ve duygunun tadını çıkarmaya kararlıydım.

"Liseli aşıklar gibisiniz," dedi Bay Kim halimize gülmeye devam ederken. "Liseye geri dönmüş gibisin."

Son cümlesinin hedefindekinin ben olmadığının bilinciyle bir cevap vermezken Yoongi duraksadı, "Ama değilim." diyerek geri çekildi ve tam o sırada asansör durdu. Açılan kapıdan, suratıma bile bakmadan çıkarken Bay Kim'e bakarak "Senin arabanla gidelim." demiş ve bir ıslık tutturarak çıkışa ilerlemişti.

Bay Kim'in üzgün olduğunu düşündüğüm bakışları altında asansörden çıkarken söylediği şeyi görmezden gelmeye çalışıyor, aşık olmadığından ziyade artık liseli olmadığını vurguladığına kendimi ikna etmeye çalışıyordum.

Kimi kandırıyordum ki? Gayet aşık olmadığını vurgulamıştı ve bu noktada ondan duygusal bir şeyler beklemek tamamen benim aptallığımdı.

Düşüşler, diye düşündüm. Şiddeti ne olursa olsun, her zaman can yakardı.

Min Yoongi ile bir ilişki sürdürmek hız trenine binmekten farksızdı. Birden fazla kez yükselir, yine birden fazla kez daha şiddetli bir şekilde düşerdiniz.

Az önce ilk düşüşümü, ilk yükselişimi yaşadığım asansörde gerçekleştirmiştim. Ve arkasından ilerleyip Bay Kim'in arabasında o Kim Seokjin ile beraber ön koltuğa, ben ise arka koltuğa otururken bunun son olmayacağının da bilincindeydim.

Tanrı bilir, Min Yoongi ile kaç kez yükselip daha kaç kez düşecektim. Sadece merak ediyorum, sebebiyet vereceği düşüşlerimde yanımda olacak mıydı?


***

Meri'den sevgiler, Yoonmin'li kalın!

7 Rings // Yoonmin Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum