~33.BÖLÜM~

87.5K 3.8K 353
                                    

Dudağıma dudağı değmişti ki göğsünden ittirerek ayağa kalktım.

"Bak..."

Yataktan kalktım, benimle beraber o da ayağa kalktı.

"Hep bakıyorum zaten."

Hay Allah'ım ya, adamın romantikliği tuttu iyi mi?

"Uyuymamız lazım." diye direttim. Kaşlarını indirerek yavru köpek bakışlarından attı.

"Uyumak mı?"

Başımı aceleyle aşağı yukarı salladım.

"Aynen. Uyumak faydalıdır hem. Özellikle de bu saatlerde."

Şuanda gerçekten ne saçmalıyordum bilmiyorum ama yataktan uzaklaşmış, tekrar arka arkaya gitmeye başlamıştım. Kafamı duvara vurmamla inleyip gözlerimi kapattım.

"Bugün uyumayacağız."

Gözlerimi açıp o çokbilmiş sesin sahibine öfkeyle bakmaya başladım. İnsan bir iyi misin diye sorar.

"Sen uyumayabilirsin."

Belkide bu yaptığım şey trip atmak gibi görülürdü ama Burak'ın istediği şey için kendimi hazır hissetmiyordum ve bu trip, bir çeşit kurtuluş yolumdu. Uyumaya çalışacaktım.

***

Beş altı dakika geçmişti ama hâlâ uyuyamıyordum. Pikeyi yavaşça üstümden sıyırdım. Sağ tarafıma döndüğümde Burak, Allah bilir kaçıncı uykusundaydı. Güya da uyumayacağız demişti. Sen mi uyumayacaksın?

Yatağın içinde doğrulup bağdaş kurdum ve loş odada gözlerimi çevirdim. Ciddi manada uykum yoktu ve doğal olarak uyuyamazdım. Saçlarımın uçlarıyla oynarken, usulca iç çektim. Sıcaklayan havayla birlikte saçlarım boynumu terletmeye başlayınca uzanarak komodindeki tokamı aldım ve uzun saçlarımı rasgele bir topuz yaptım. Ellerimle yelpaze yapıp boynuma doğru salladım.

"Uykun yok işte."

Başımı ani bir hareketle sağıma çevirdim. Yatakta doğruldu, dikleştirdiği yastığına sırtını yasladı. Üzerimdeki tişörtün yakalarını düzeltişimi, bakışlarından çekinerek pikeyi üzerime çekişimi dikkatle izledi. Yastığımı yatak başlığına dayadım, sırtımı o yumuşaklığına bıraktım. O da ben de yastıklarımıza sırtlarımızı vermiştik. Ben karşıya bakıyor, o ise bana bakıyordu. Pikeyi göğsüme kadar çekip iki kolumla birlikte kendime bastırarak sarıldım.

"Korkuyor musun?" Hemen yanımdan gelen fısıltıya kulak verdim. "Benden?" Ona doğru kaçamak bir bakış attım. Loş ışıkta suratının her çizgisi gözükmese de ifadesi belirgindi. "Yoksa güvenmiyor musun?"

Bu sefer yüzümü yüzüne çevirdim. Ona güveniyor muydum? Bazen hayırdı bu sorunun cevabı, bazen ise evet. Emin değildim.

"Hazır değilim."

Fakat bana kalırsa en uygun cevap buydu. Gerçekten de hazır değildim bu tarz şeylere. Kaldıramazdım, ağır gelirdi.

"Tamam."

Sesine tuhaf bir kırgınlıkla beraber sabırsızlık harmanlanmış gibiydi. Fakat ne derse desin, ona hâlâ tam güvenmiyordum. Güven sevgiden önce gelmeliydi. Bana güven vermiyordu. Yanında olunca huzurlu olmam, güven vermesinden değildi, onu sevdiğimdendi.

"Bugün öğlen üç gibi hazır ol, bir yere gideceğiz."

Bedenimi Burak'a tamamen döndürerek bağdaş kurmaya devam ettim.

"Nereye?"

Benim bu tavrıma dudağının ucuyla gülümsedi.

"Sürpriz."

***

Önümdeki tabağa tüm odağımı yöneltmiş, tabağın tam ortasında duran siyah, parıldayan zeytinle bakışıyordum. Midem boştu fakat aynı oranda da bu evde çok huzursuz ve rahatsızdım. Herkesin bakışları benim üzerimdeyken, istenmeyen gelin konumundayken, kimse kusura bakmasın kahvaltı falan yapamazdım.

"Dün de dediğim gibi, bugün kendi evimize taşınıyoruz. Tekrar söyleyeyim dedim."

Masadaki bakışlar, ben de dâhil, Burak'ı buldu. Aysu Hanım çatalını tabağının kenarına koyarak peçeteyle dudağını nazik bir hamleyle sildi ve bana bir saniye dolmadan bakıp tekrar Burak'a yöneldi.

"Emin misin oğlum?"

Aysu Hanım'ın sorduğu soruyu garipsedi. Yüz ifadesi bunu çoktan ele vermişti.

"Evet."

"Sen yapamazsın Burak. İspanya'daki evini biliyoruz. Daha yatağını toplayamıyorsun."

Gözlerini kısıp Burak'tan bakışlarını bir an olsun çekmedi. İspanya'da öğrenciyken tek başına eve çıkmasından bahsediyor olmalıydı.

"Yalnız değilim anne."

İçimden bir tebessüm gelse de o tebessümümü sonradan kullanmak üzere kendime sakladım. Beni ailesinin yanında ezdirmemesi hoşuma gitmiyor değildi.

"Suada, niye yemiyorsun?"

Gelen ses Bahadır'a aitti. Tebessüm edip cevap vermedim. Bu masadan neden yemek yemediğim çok açıktı, belkide ayıp ediyordum. Annem olsa böyle derdi. Bahadır bir şey demeden yemeğini yemeye devam etti. O sırada elimin tutulmasıyla başımı sağ tarafıma çevirdim.

"Kalkalım mı?"

Başımla onu onaylayınca sandalyesini yere sürterek geriye doğru ittirdi. Burak'ın peşi sıra bende ayağa kalktım.

"İzninizle."

Babası gözlerini kapatıp açarak onu onaylayınca dış kapıya doğru yürüdük. Elimi gereğinden fazla sıkıyordu. Canım yanmaya başladı ama elimi onun eli arasından kurtarmak çok güçtü. Dış kapıyı açıp dışarı çıkar çıkmaz, beni sert bir hamleyle kendine çevirdi.

"Ne yapıyorsun!?"

Kollarımı öfkeyle geri çektim.

"Asıl sen ne yapıyorsun Suada? Beni sinirlendirmeye mi çalışıyorsun?!"

Bağırdığında, gözlerim dolmaya başladı. Kendimi salmama izin vermeden toparlanarak gözyaşlarımı içime tıktım ve eğdiğim başımı dikleştirerek suratına baktım. Dejavu hissi kanıma karıştı.

"Ne alakası var?"

"Çok alakası var." Resmen burnundan soluyordu. "Seni rahat hissettirmeye çalışıyorum ama aileme bir türlü ısınmıyorsun. Hep beraber kahvaltı yapıyoruz ama sen tabağına dokunmuyorsun. Benim yanımda bile rahat değilsin. Beni kendinden uzak tutmandan sıkıldım. Dün geceki tavrın neydi öyle? Çok aptalsın, sana zarar verebilirmişim gibi davranıyorsun. Bu mümkünmüş gibi."

Gözlerim acıyordu ama ağlamayacaktım. Birisinin yanında ağlamak iğrenç bir şeydi ve dün olduğu gibi şuan ağlarsam, rahat hissetmeyeceğimin farkındaydım. Çünkü dün ile şuan, birbirlerinden oldukça farklıydı.

"Kalbimi kırıyorsun Burak."

Karşımda duran adam, öfkesinde boğulurken bu söylediklerimi duyup duymadığından emin değildim. Kaşlarım inmiş, gözlerim dolu dolu olmuştu.

"Seninle nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum. Bu hep böyle devam mı edecek? Benden hep kaçacak mısın? Ailemle aranı hep böyle mi tutacaksın?"

Dediğim şeyi duymamıştı. Titreyen dudaklarımı ısırdım.

"Ne bekliyorsun?! Zorla bir evlilik, istenmeyen gelin, beni üzen insanlar, beni sevmeyen insa-"

"Seni seviyorum demiştim!" derken sesini daha da yükseltti.

"Sevmek mi? Biliyor musun..." Gözlerimi kıstım, dudaklarım iğrenç bir şeye bakıyormuşçasına bükülüverdiler. "...Artık senin sevgine de inanmıyorum."

BÖLÜM SORULARI:

*Burak ve Suada'nın kendi evlerine çıkması durumunda neler olur dersiniz?

*Suada'nın, Burak'ın sevgisine inanmamasının nedeni sizce nedir?

MÜSTAKBELİMWhere stories live. Discover now