11

2.6K 261 18
                                    

Sehun uzun zamandır uyumadığı kadar huzurlu uyumuştu. Her ne kadar Jongin yanında olmasa bile onun yatağında yatarken onun kokusuyla sarılmış bir şekilde uyumak huzurla uyumasına yardım etmişti. Kapısı tıklatıldığında annesi içeri girdi.

"Sehun, oğlum, kahvaltı hazır. Hadi gel." deyip odadan çıktı.

Sehun hazırlanıp mutfağa girdiğinde Min Joon'u omzuna atmış Jongin'i gördü. Min Joon'u sadece belinden tutuyordu ve mutfağın içinde dolaşıyordu. Min Joon kahkahalarla kıkırdasa da bu durumdan memnun değildi. Kaşlarını çattı. "Sana kaç kez şu çocuğu öyle tutma diyeceğim Jongin. Düşüreceksin."

"Kaç kez dedin ki?" diye sordu Jongin hayretle.

Annesi güldü. "Farkında değil ama eski alışkanlıklarına devam ediyor. Beyni hatırlamasa bile bedeni hatırlıyor." Hazırladığı biberonu Jongin'e uzattı. "Al bakalım. Min Joon'umuzun karnını doyur."

Jongin biberonu alıp masaya oturdu ve annesi kontrol etmesine rağmen tekrar biberonun sıcaklığını kontrol etti. Önceden de böyle yapardı. Mutlaka Min Joon'a vermeden önce biberonun sıcaklığını kontrol ederdi. Bir kez Min Joon'un ağzını yaktıktan sonra akıllanmıştı.

"Sana söylemiştim." dedi Jongin'in annesi Sehun'a.

"Sanırım ben Min Joonla çok vakit geçirdim. Ona nasıl bakmam gerektiğini biliyor gibiyim."

Annesi ve Sehun bunun üstüne yorum yapmamıştı. Ona yalan söylemek istemiyorlardı fakat gerçeği de söyleyemezlerdi. Aslında annesi artık söyleyebileceklerini düşünüyordu. Sehun da öyle fakat doktoru henüz izin vermemişti.

Min Joon'u bakıcıya bıraktıktan sonra birlikte işe gidiyorlardı. Sehun yukarı çıkmasına gerek olmadığını söylemiş ve min Joon'u bakıcıya bırakıp gelmişti. Aslında Jongin bu durumu biraz tuhaf bulmuştu. Sehun ikinci kez onu evine davet etmiyordu. Min Joon hastalandığı zaman onları hastaneden evine bırakmıştı ama Sehun onu eve davet etmemişti. Min Joon'a nasıl bakacağını bilecek kadar yakınlardı ama nedense Sehun onu evine davet etmekten özellikle kaçınıyordu. Şimdilik bu konuyu fark etmemiş gibi davranacaktı.

"Eşin nasıl biriydi?" diye sordu Jongin. En büyük rakibini tanımak istiyordu.

Sehun gülümsedi. Jongin'i kıskandıracak kadar içten bir gülümsemeydi. "Kibar, merhametli ve düşünceli. Onunla ilk karşılaştığımızda çok tartışıyorduk ama sevgili olduktan sonra hiç birbirimizi üzmedik. Buna inanabiliyor musun?"

"Ya... Evet, inanıyorum. Onu kaybedeli ne kadar oldu? Min Joon çok küçük fazla olmamış olması lazım."

"Senin hafızanı kaybettiğin sıralardaydı." dedi Sehun riski göze alarak. Belkide artık Jongin'in bir şeylerden şüphelenmesini istiyordu.

Jongin arabayı kenara çekip park etti. Şaşkınlıkla Sehun'a döndü. "Bu kadar kısa zaman önce mi? Senin için zor olmalı. Aynı zamanda hem eşini kaybedip hem de yakın olduğun bir arkadaşını kaybetmişsin ve benim hiç bir şeyden haberim yoktu."

"Kendi sorunların vardı. Senin için de kolay değildi."

"Ama ben Kris'in orada karşılaştığımız zaman kalbini kırdım. Ben özür dilerim Sehun."

Sehun elini Jongin'in omzuna koydu. Elini yanağına götürmeyi tercih ederdi ama bu pek arkadaşça değildi. Arkadaş gibi olması gerekiyordu. "Jongin kendini suçlama. Hiç bir şey hatırlamıyordun. Beni kurtarmak için yaralanıp hafızanı kaybetmişken seni nasıl suçlayabilirim ki."

"Seni mi kurtardım? Ben mi?"

"Patlama sırasında bedenini önüme siper ettin. Böyle olmasaydı, bende ağır yaralanırdım ama senin sayende hafif yaralarla atlattım. Teşekkür ederim Jongin." dedi Sehun gülümseyerek.

AmnesiaWhere stories live. Discover now