13

2.5K 248 31
                                    

Jongin kapının önündeydi. Sehun'u birkaç kez bıraktığı evin kapısının önündeydi. Evininin önünde... Chanyeol destek verircesine omzunu sıktı. Jongin titreyen parmaklarıyla zili çaldı. Bir süre sonra bir kadın kapıyı açtı. Kırklı yaşlarında görünüyordu. Min Joon'un bakıcısı olmalıydı.

"Jongin-shi!?" dedi kadın hayret ve şaşkınlıkla. "Neden buradasınız?"

"Evime gelmek için bir nedene mi ihtiyacım var?" diye sordu Jongin kadının tepkisini ölçmek için. Hala burasının kendi evi olduğuna inanamıyordu.

"Siz hatırlıyorsunuz." dedi kadın sevinçle.

Jongin'in kalbi mümkünse daha hızlı atmaya başladı. Burası gerçekten onun eviydi. O bu kadını hatırlamasa bile kadın onu hatırlıyordu. "Hayır, hatırlamıyorum ama öğrendim. İçeri girebilir miyim?" diye sordu Jongin, sesi titremişti.

İçeri girmesiyle birlikte salondaki fotoğraflar dikkatini çekmişti. Emin olmak için daha yakından inceledi, her birini, tek tek... Fotoğrafların her birinde Sehun ve o vardı. Gülümsüyorlardı. Birbirlerine sarılıyorlardı. Birinde Sehun, Jongin yanağını öpüyordu. Birinde Sehun kucağında bir bebeği tutarken Jongin ona sarılıyordu. Min Joon'un daha küçük haliydi. Şimdi anlıyordu Sehun'un neden onu hiç evine davet etmediğini buranın her yerinde kanıtlar vardı, evli olduklarına dair...

Oturma odasıyla birleşik olan mutfağı geçti ve odalara doğru ilerledi. Odalardan biri boştu. O yüzden diğer odaya ilerledi. Yatak odasıydı. Odada dikkatini çeken ilk şey duvarda asılı olan büyük boy düğün fotoğrafıydı. Sehun ve onun düğün fotoğrafı... Birbirlerine sevgiyle bakıyorlardı ve mutlulukla gülümsüyorlardı.

Fotoğrafa yaklaştı. Eli Sehun'un gülümseyen ve yanındaki kocasına bakan yüzüne uzandı. Gözünden bir damla yaş düşerken söyledi. "Ben.... Sehun'un bu halini bilmiyorum. Ben hatırlamıyorum Chanyeol."

Chanyeol onun hareketlerini izlerken buraya kadar peşinden gelmişti. Yatak odasının kapısının eşiğinde duvara yaslanmıştı fakat bir şey söylemedi. Sustu... Söyleyemedi... Bu durumda ne söyleyebilirdi ki insan?

"Ama o biliyor?" dedi Jongin kaşlarını çatarak.

"Kim biliyor?" diye kafa karışıklığıyla sordu Chanyeol.

"O biliyor." dedi fotoğrafta kendini göstererek.

Chanyeol kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun Jongin?"

"O... Benim bilmediğim Sehun'u biliyor."

"Kendi kendini mi kıskanıyorsun?" diye hayretle sordu Chanyeol. "Sanırım gerçekten kafayı yiyorsun."

"Kendi kendimi kıskanmak? Bilmediğim bir geçmiş var burada Chanyeol. Sehunla bir daha asla sahip olamayacağım anılarım için üzülmek kendi kendini kıskanmaksa, evet, kıskanıyorum." diye bağırdı.

Bir ağlama sesi duyduğunda, o zamana kadar fark etmediği beşiği gördü. O ana kadar beşiğinde uyuyan Min Joon ağlıyordu. Ağlayarak dönüp oturdu ve Jongin'i gördüğünde sustu.

"Ba-ba..." dedi ve onu kucağına almasını istediği için kollarını ona doğru uzattı.

Onun hecelemesini duyan Jongin donup kalmıştı fakat kalbinin ısındığını hissetti. "Sen bana baba diyordun. Min Joon-ah, öylesine hecelemiyordun, bana baba diyordun. Tanrım, Min Joon-ah, sen benim oğlumsun." dedi ve hala kollarını ona uzatan bebeği kucağına aldı.

İlk kez Min Joon'a oğlu olduğunu bilerek sarıldı. Gözlerinden yaşlar akarken sevinçle söyledi. "Min Joon benim oğlum. Kim Min Joon, Kim Jongin'in oğlu..."

Kendini Min Joonla yatağın üstüne attı ve birlikte yatakta dönerlerken mırıldanıyordu. "Min Joon benim oğlum. Ben Min Joon'un babasıyım." Min Joon bunu eğlenceli bulmuş olacak ki kıkırdıyordu.

Yatakta dönerken aldığı koku durmasına sebep oldu. Min Joon karnının üstünde yatarken hala kıkırdıyordu. Jongin ise Sehun'un kokusu tarafında büyülenmekle meşguldü. Sehun'un yatağında yatıyordu, hayır, onların yatağının üstünde yatıyordu. Bu düşünce ona Sehun'un söylediklerini hatırlattı.

"Kocam... O Min Joonla bu şekilde uyumayı çok severdi. Ben hala onun yokluğuna alışabilmiş değilim. Bazen geceleri uyanıyorum ve yatağın diğer tarafının boş olması kalbimi acıtıyor."

Bahsettiği kocası kendisiydi.

"Kibar, merhametli ve düşünceli. Onunla ilk karşılaştığımızda çok tartışıyorduk ama sevgili olduktan sonra hiç birbirimizi üzmedik. Buna inanabiliyor musun?"

"Senin hafızanı kaybettiğin sıralardaydı."

"Peki kocacığım."

"O senin en sevdiğin yemek şapşal."

"Bana mavinin çok yakıştığını söylersin ama mavi senin en sevdiğin renk, benim değil."

Aslında ona daha önce birkaç kez ipucu vermişti.

"Ben Sehun'un kocasıyım..." dedi tavana bakarak. "O çok sevdiği, ondan bahsederken bile gözlerinin sevgiyle parladığı kocası benim."

Kahkahalarla gülmeye başladı. Sonra Chanyeol'e döndü. "Tanrım Chanyeol, Sehun'un kocası benim. O çok sevdiği kocası benim. O benmişim. En büyük rakibim kendimmiş."

Chanyeol iç çekti. Min Joon'u kucağına alırken söyledi. "Baban iyice çıldırdı."

Jongin dizlerinin üstüne doğrulurken yüzünde koca bir gülümsemeyle söyledi. "Babasıyım."

Chanyeol gözlerini devirdi. "Bunu geçtiğimizi sanıyordum."

Jongin ona cevap vereceği sırada gözü komidinin üstünde duran telefona takıldı. "Sehun'un telefonuna el koymuşlardı. Bu kimin telefonu?"

"Senin telefonun." dedi Chanyeol onun gösterdiği telefona bakarak.

"Benim telefonum patlamada bozulmamış mıydı?" diye sordu Jongin kaşlarını çatarak.

"Hayır, bozulmamıştı. Sehun sosyal hesaplarınızdan sizin resimlerinizi sildi ama telefonundan silmeye kıyamadı. Bu yüzden telefonunun bozulduğunu söyledik."

Jongin telefonu eline aldı. Hala açıktı, muhtemelen Sehun sık sık şarj etmişti ve kapanmasına izin vermemişti. Aylar sonra bile açık olmasının başka bir açıklaması olamazdı. Kilit ekranında Sehun ve Min Joon'un resmi vardı. Min Joon'un oldukça küçük olduğu bir resimdi. Muhtemelen ondan sonra Sehun kilit ekran resmini değiştirmemişti. Telefonun ekranı onun parmak iziyle açıldı. Bu gerçekten onun telefonuydu. Bu sefer Min Joon'un tek olduğu bir resim karşıladı onu.

Titreyen parmaklarla galeriye girdi. Onlarca yüzlerce fotoğraf vardı. O fotoğraflarda Sehun, Min Joon ve Jongin vardı. Oradaydı işte. Onlarla birlikteydi. Bu onların anılarıydı ama o hiç birini hatırlamıyordu. Düğün fotoğrafına bakarken, salondaki fotoğraflara bakarken hissettiği acı tekrar kalbine yerleşti.

"Chanyeol... Ben gerçekten bunlardan hiç birini hatırlamıyorum." dedi gözlerinden yaşlar akarken. "Ben oradayım ama sanki değilim. Bu anılar gerçek ama benim değil. Bir keresinde Sehun bir daha asla onun annesiyle tanışamayacağım için ağlamıştı. Şimdi anlıyorum, neden ağladığını... Bu anılar tekrar yaşanmayacak."

Jongin başını kaldırıp zorlama bir gülümsemeyle Chanyeol'e baktı. "Min Joon küçük olduğu için şanslıyım. En azından onunla kaybettiğim çok fazla anım yok."

Chanyeol gerçekten ne diyeceğini bilmiyordu. Arkadaşı mutluluğu, sevinci, kayıp ve üzüntü hislerini aynı anda yaşıyordu. "Doktoruna bir uğramaya ne dersin Jongin? Eminim sana yardımcı olacaktır."

Jongin Chanyeol'ü başıyla onayladı. Garip adımlarla odadan çıktı. Duygu yoğunluğu yürüyüşüne yansımıştı. Salonda onları bekleyen bakıcıya söyledi. "Ajumma, Min Joon'unumuz,size emanet."    

AmnesiaWhere stories live. Discover now