Dilenci

2K 144 2
                                    

Tam da senin söylediğin gibi ellerimi ovuşturup üfleyerek arka kapıdan girdim. Güvenlik kamerasının kırmızı ışığı orada olduğunu hatırlatırcasına bir yanıp bir sönüyordu. Omurgamdan aşağı inen buz gibi titremeye engel olamadım. 

 Hızlı adımlarla dolabıma ilerleyip çantamı yerine koydum ve Bekir Bey'in odasına doğru ilerlemeye başlamıştım ki ön kapıdaki tıklama sesini duydum. Güvenlik odasındaki Sedat odadan çıkıp ön kapıya doğru gitmeye başladı. 

 "Sorun ne?" diye seslendim arkasından.

"Dilencinin teki ön kapıya bastonuyla vurup duruyor!" dedi hızlı adımlarla benden uzaklaşırken. O an anladım. Bunu sen yaptırmıştın.

Sedat benden uzaklaşırken ben de tam tersi istikamette Bekir Bey'in odasına doğru gitmeye başladım. Duvardaki saate baktığımda açılışa tam 7 dakika olduğunu gördüm. 3 ya da 4 dakika içinde bütün çalışanlar şubeye dönmüş olurdu. 

 Ellerim titreyerek ve nedenini bilmesem de kilitli olmasını umarak kapının kolunu çevirdim. Kapı açılırken ne bulacağımı bilmesem de odaya girip kapıyı arkamda aralık bıraktım. Hızlı adımlarla masaya ilerleyip çekmeceleri çekiştirmeye başladım. 

İlk çekmecede bir ajanda ve para sevkiyatlarıyla ilgili tarihler vardı. Bunları ben de biliyordum zaten. İkinci çekmecede peçete, el kremi ıslak mendil gibi kişisel malzemeler vardı. Bunların içinde işimize yarayacak bir şey olmadığı gün gibi ortadaydı. Ne bulmamı istediğini bilemiyordum ve bu beni daha da gergin yapıyordu. Ellerim buz kesmişti ve zamanım kısalıyordu. 

İçeriden gelen bir tıkırtı duyduğumda olduğum yerde kalakaldım. Araba farlarına bakan bir tavşan gibiydim, ne yerimden kıpırdayabiliyor ne de saklanabiliyordum. Bekir Bey'in sert tabanlı ayakkabılarının hızlı adımlarla odasına yaklaştığını duyduğumda adrenalin bedenimi ele geçirdi ve ben daha ne yaptığımı anlayamadan çömelip kendimi masanın altına soktum. 

 Orada bulunmamayı nasıl düşünmüştüm bilemiyorum. Yani gerçekten çok bariz değil miydi? Masasına gelip oturmaya çalıştığında ilk göreceği şey bendim ama hareket etmek için çok geçti.

Odaya girip kapıyı açık bulunca sinirli bir şekilde, "Sikik kapı, bir türlü yerine oturmuyor!" diye arkasından kapıyı çarptı. İçeriye birinin girmiş olabileceğinden şüphelenmemişti bile. Gözlerimi sımsıkı yumup dudağımı ısırdım. Sanki gözlerimi kapatınca kimse beni göremeyecekti. 

Bekir Bey'in telefonu çalmaya başlarken gözlerimin önüne bir şeyler gelse de kendimi Bekir Bey'e odaklamıştım.

"Alo?" Ceketini çıkarıp masanın ön tarafından sandalyenin üzerine fırlattı. 

 "Hüseyin Bey?" Bekir Bey'in sesindeki titremeyi duyduğumda acıyla yüzümü buruşturdum. Yakalanmama, işten atılmama, muhtemelen hapse atılmama ve senin planının başarısızlığa uğramasına şu kadarcık kalmışken bu telefon görüşmesine şahit olmam hangi ilahi gücün eseriydi bilemiyordum ama kendimi toparlayıp dinleyebildiğim her şeyi dinlemeye çalıştım. 

"Evet, bir sorun mu var?" Odanın sessizliğinde Hüseyin Töremen'in kalın sesinin bir şeyler söylediğini duydum. "Şubemdeki çalışanların sizin yatıracağınız miktarla ilgili bir haberleri olmadığından oldukça eminim," dedi penceresine doğru ilerleyip dışarı bakarken.

Çişim gelmişti. 

 Evet, çişim gelmişti. 

Üstelik bu topuklularla burada iki büklüm durmak hiç de kolay değildi. 

 "Hayır, sevkiyat aracını sizin için bekletemem. Sevkiyat aracını istediğiniz gibi öğleden sonra şubeden yollarsam genel merkez beni anında işten çıkarır." Şimdi Hüseyin Töremen sinirlenmişti işte. Kızgın sesiyle bir şeyler bağırdıktan sonra Bekir Bey masaya yaklaşmaya başladı. Masanın üzerindeki küçük not kağıdına bir şeyler karaladıktan sonra masanın etrafından dolaşmaya başladı.

Bizden Biri  (Tamamlandı)Where stories live. Discover now