9

1.6K 141 44
                                    


"Yardım istemediğine emin misin?" diye sordu Taehyung, Seon Joon'un bedenini taşıyan Jungkook'a yorgun bir sesle.

Jungkook ona bakarken gülümsedi. Teklif ettiği yardımın içinden gelmediğini biliyordu çünkü. Bunu sorarken bile gözlerinin üzerinde dolanmayışından anlıyordu. Yalnızca bu görevi kendisinin tek üstlenmesine gönlü razı değildi. "Sadece bu işe elini sürmeni istemiyorum." dedi omzundan kayan bedeni düzeltirken. Üstü başı toprak içinde kalmıştı ve terlemişti. Kafasını odadaki diğer iki bedene çevirdiğinde nefesini sıkıntıyla verdi. Hoseok ve Taehyung'a onların neden burada olduğunu bile soramamıştı. Namjoon korkuyla olduğu yerde çıt çıkarmadan otururken, Jin de onun sessizliğine eşlik ederek ortada olmayan kardeşi için ağlıyordu.

"Böyle hiçbir şey yapmadan düşünmekten kafayı yiyeceğim ama." diye hayıflandı Taehyung.

Jungkook'un gözleri kapanmıştı bu çaresiz ton karşısında. Derin bir nefes alarak döndü karşısındaki çocuğa. "Hatırladığın şeylerin bunlar olmasını istemiyorum."

Taehyung gülmüştü duyduğu bu kelimeler karşısında. Şu anda hatırladığı tek iyi bir şey var mıydı ki sahiden? "Seo Joon öldü." dedi güçlükle yutkunurken. "Jimin yok." Gözleri Jin'i bulduğunda yavaş adımlarda Jungkook'a ilerledi. "Hala yaralıydı. Hoseok hyung Yoongi'yi bulsa bile Jimin hala yok. Ona ne oldu bilmiyoruz. Zarar verdiler mi bilmiyoruz. Jungkook... gerçekten umursadığın bu mu? Hem, hem ona bunu borçluyum."

Jungkook ona daha fazla direnemeyeceğini fark ettiğinde başını iki yana sallayarak depodan dışarı çıktı. Seo Joon'u gömecekleri yer olarak ilerdeki ormanlık alanda bir ağacın altı olarak seçmişti. Artık omuzlarına ağır gelmeye başlayan bedeni yavaş adımlarla yerine taşırken, Taehyung'un arkadan sessizce onları takip ettiğini duyabiliyordu. Kazdığı mezar yerine koca bedeni yavaşça bırakırken kenarda biriken toprakları üzerine kapattı ve başına bir tahta yerleşirdi. Taehyung'un ilk hıçkırığı bu anda patlak vermişti. Jungkook önce şaşırarak ona döndü. Hemen ardından kendini toparlayarak yanına adımladı ve kollarını ona dolayarak başını göğsüne yasladı. Kirli ellerini umursamadan saçlarını okşadı. Bir türlü sakinleşmiyordu ve Jungkook ne diyeceğini bilmiyordu. "Geçecek." kelimesi dökülmüştü titrek dudaklarından yalnızca. Bunu hissettirmek istercesine sarıyordu kollarını ona. Parmak uçları saç diplerini okşarken sonra tekrarlıyordu, "Geçecek."

***

Hoseok o kadar uzun zamandır koşuyordu ki, yorulduğunu ancak soluklanmak için birkaç dakika durduğunda anlamıştı. Yoongi'ye yetişememe korkusu kalbini sıkıştırıyordu. Aradan uzun yıllar geçmişti, kötü ayrılmışlardı ama eski dostlardı. Böylesi bir tehlikeye tek başına atlamasına müsaade edemezdi. O adamın nasıl biri olduğunu en iyi o biliyordu belki de aralarında. Bunun tuzak olduğunun bilincindeydi. Eski dostunu onlara yem etmeyecekti.

Depodan çıktığından beri takip ettiği izler onu direkt olarak Cesurlar'ın merkezine getirmişti. Bu beklediği bir şeydi. Ama oraya öylece giremezdi. Çaresizce etrafına bakınıp herhangi bir şey görüp, bulmayı umdu. Karşısındaki insan Yoongi bile olsa yardım almadan bu şartlar altında içeriye giremezdi. O pislik adamın amacı Jimin'i kullanarak onu buraya çekmekti ve başarmıştı da. Hoseok kendisi de yakalanırsa olacakları düşünmek bile istemiyordu. İçeriden yardım alacakları birileri kaldıysa bile buna cesaret edebileceklerini düşünmüyordu çünkü. Kaldı ki adları çoktan hain olarak karalanmıştı. Cesurlar'da hainler affedilmezdi.

İlerde bir hareketlilik hissettiğinde bakışlarını o yöne kaydırdı ve gördüğü bedenle yeniden koşmaya başladı. O da Jimin'i kurtarmak ve bu lanet yerden çok daha uzaklara götürmek istiyordu fakat böyle olmazdı. Bu işte kimse zarar görmemeliydi. Bunun Jimin'e bir faydası olmazdı. Yıllar öncesinden vermişti bu sözü. Onu ne pahasına olursa olsun koruyacaktı. O lanet adam için değil, kardeşi için yapacaktı bunu.

brave | yoonminWhere stories live. Discover now