Final

1.9K 177 117
                                    



Hayatta her mutluluk kısa mı sürerdi yoksa bunu sadece hayatın sillesini yiyenler mi böyle düşünürdü, tartışılırdı. Ama kesin olan bir şey vardı ki, insan her zaman sevdiği ile sınardı.

Tam bir geçmişti.

Jimin'in kendini hiç düşünmeden derin sulara bırakının ardından, koskaca bir ay.

Geride kalanlar bir şekilde kendilerini kurtarmışlardı. Zaten başlarındaki adamın bir anda yok oluşu geriye kalan tüm figüranları etkisiz kılmıştı. Çocukların hepsi birbirini toparlayarak bu lanet yerden uzaklaşmış, Yoongi ve Hoseok tedavi olmaları için hastaneye yatırılmışlardı. Yaptıkları kaza ikisinin de bedenine oldukça büyük hasarlar vermişti ve iyileşmek için zamana ihtiyaçları vardı.

Büyük patronun ölümünden ve ortaya çıkan gerçeklerden sonra halk arasında büyük bir kaos meydana gelmişti. Kendilerini yönetecek kişiyi, yine kendileri seçmek istiyorlardı. Her mıntıkadan bir kişi ortak kararla oylamaya sunulurken, küçük bir farkla kazanan Fedakarlar'dan Seokjin olmuştu. Ve bu bir tek Cesurlar'ın hoşuna gitmemişti çünkü Seokjin'in ne kadar yufka yürekli olduğunu tıpkı herkes gibi onlar da bilirdi ve yönetimde böyle birinin güçlü kalamayacağına inanıyorlardı. Yine de oy çokluğuna ses etmeden sonucu kabullenmişler ve son 15 gündür Seokjin'in yönetiminde olan tüm mıntıkalar büyük oranda toplanmış, kendine gelmişti. Tabi bunu yaparken Seokjin asla yalnız değildi. Cesurlar'ı yönetirken Namjoon, Taehyung ve büyük ölçüde Hoseok'tan yardım alıyordu. Başka türlü bu kadar başarılı olamayacağını o da biliyordu.

Jimin'in aralarında olmayışını kimse konuşmuyordu. Sanki hiç varolmamış, Park Jimin diye biri hayatlarına hiç girmemiş gibi davranıyorlardı. Biri hariç.

Yoongi.

Hastane odasında gözlerini açtığı andan itibaren dilinden yalnızca onun adı dökülüyordu. Acı gerçekleri yüzüne ancak Jungkook söyleyebilmiş ve tüm bu süreç boyunca yanında olmuştu. Ta ki, Yoongi'nin onu her defasında itmesinden yorgun düşüne dek. Şimdi yalnızca uzaktan gözetebiliyordu abisini.

Yoongi ise ayaklandığı günden beri olayın gerçekleştiği yerden ayrılmıyordu. O denize günde kaç kere dalıyor, ne kadar derine iniyor, ne kadar uzağa gidiyor... herkes gibi kendi de bırakmıştı artık saymayı. Kolları kulaç atmaktan yorulunca bir süre dinleniyor, yeterince dinlendiğine kanaat getirdiğinde sil baştan başlıyordu aramaya. Seokjin onun bu haline müteşekkir olsa da bunca zaman sonra bir ihtimal sadece kardeşinin cesedini bulabileceklerini bildiğinden sadece Yoongi'ye yeterli yardımın yapıldığından emin oluyordu. Bir ay geçmişti. Bu süre zarfında denizin dibinde kim bilir ne hale gelmişti biricik kardeşinin bedeni. Bir mezarı olsun o da isterdi ama, cesedini görmeye yüreği dayanır mıydı bilmiyordu.

Günlerden bir gün Yoongi denize dalmadan evvel, ufka daldığı bir vakit omzuna konan elle irkildi. Fakat hemen sonra yanına konan eski dostuyla bakışlarını tekrar ufka çevirdi. Hoseok da bir süre onun gibi güneşin doğuşunu izledi. Sonra eski dostuna dönerek bakışlarının aldığı şefkatle ona gülümsedi. Buruk bir tebessümdü.

"Belki de artık vazgeçmelisin." dedi sakince. Eli yeniden arkadaşının omzuna konmuştu.

Yoongi ise bakışlarını arkadaşına çevirmeden iç çekti. "Jimin olsa vazgeçmezdi." dedi.

Hoseok arkadaşının sonunda bir cümle kurmuş olmasının şaşkınlığını yaşarken, aynı zamanda kurduğu cümlenin ağırlığı altında ezilmişti. Çünkü doğru söylüyordu. Jimin asla vazgeçmezdi.

"O zaman sana gelen yardımları kabul et. Ayaklanalı çok olmadı ama sanki sen bedenini tüketmek ister gibisin. Aynada hiç kendine bakıyor musun?" Hoseok'un ses tonu azarlamaktan çok uzaktı. Gerçekten onun için endişeleniyordu. Jimin'den sonra ona da bir şey olacak endişesi onu mahvediyordu. 

brave | yoonminWhere stories live. Discover now