Ep 28

101 25 0
                                    

"Neler olduğunu anlatacak mısın Pole?"
"Anlatmayı çok isterdim ancak hatırlamak bile istemiyorum."

Karşımda oturan Jimin tek kaşını kaldırarak sordu.
"Yoksa Yoongi'ye orada bir şey mi oldu? Gerçi oraya götürdüğünde ölüydü, en fazla ne olmuş olabilir ki?"

Sinirle ona döndüm, ellerini havaya kaldırarak dudak büzdü. Ona kızmak istesem de söylediği her şeyde haklıydı ne yazık ki. Sadece hatırlatmasa olmaz mıydı?

Başımı ellerimin arasına alarak derin bir nefes verdim. Gökyüzünden dünyaya ineli tam bir hafta olmuştu ve ben Jimin'in yanına daha bugün geliyordum.

Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Alphecca ile birkaç kez görüşmüş olmamıza rağmen bana söyleyebildiği tek şey Markab'ın hala başaramadığıydı.

Yoongi'yi hayata döndürmeyi başaramamışlardı. Bir yıldız için bu imkansız değildi elbet ancak oldukça zordu. İnsanların kaderlerini biz yönetemeyiz sonuçta.

"Hey beni dinlemiyor musun sen?"
Kafama dokunan Jimin ile birlikte ona baktım ve konuştum.

"Daldım, üzgünüm. Ne diyordun?"
"Boş versene. Ben mutfaktayım."

Ayağa kalktı ve beni salonda yalnız bıraktı. Buna hayır diyemeyecek kadar memnun kalmıştım.

Yalnız kalmak istiyordum gerçekten de. Bakışlarımı Yoongi'nin evinde gezdirdim, gözlerim dolmuştu.

Ölmeden hemen önce söyledikleri zihnimde yankılanmaya başladı. Zaten bir döngü haline gelmişti. Durmadan beynimin içinde dönüp duruyordu.

"Anlattığım her şeye rağmen bana görünmezmişim gibi hissettirmedin. Bunun için sana minnettarım ve benim yıldızım olduğun için hiçbir zaman üzülmedim. Hatta benim yıldızım olduğun için mutluyum, Pole. Seni gökyüzünde seviyordum ancak ben sana aşık oldum..."

Hızla ayağa fırlayarak dolanmaya başladım. Onun ölmesine izin veremezdim. Eğer Markab başaramıyorsa ben bir şeyler yapmalıydım.

Tam evden çıkmak için kapıya yönelmiştim ki boynumdaki kolye yanıp sönmeye başladı. Kaşlarımı çatarak adımlarımı banyoya yönlendirdim bu sefer.

Jimin'e belli etmemeye çalışıp Alphecca'nın çağrısını onayladıktan sonra fısıldadım.

"Efendim?"
"Merhaba Pole."

Gülümsedim.
"Sen miydin Markab."
"Elbette."

Dediğinde sırtımı dikleştirerek cevabını duymaktan korktuğum o soruyu sordum.
"Yoongi'yi iyileştirebildin mi?"

"Sana bir sürprizim var. Bu akşam Alphecca seni geçitte karşılayacak. Bir süreliğine buraya uğraman gerekebilir."

Kafamla onaylasam da beni duyabileceği şekilde konuştum.

"Bu akşam geçidin orada olacağım. Yoongi nasıl?"
"Gitmem gerekiyor Pole, ya da Vindemiatrix. Alışamadım işte. Görüşürüz."

Sorumun yanıtını vermediği için kızgınca dudaklarımı aralamıştım ki kolyenin ışığı sönünce kulaklarımda çınlayan Markab'ın sesi kayboldu.

Onun hemen arkasından çalınan kapıyla birlikte yerimden sıçradım.

"Pole? İyi misin?"
Jimin'in meraklı sorusuna karşılık banyo kapısının kilidini çözerek içeriden çıktım ve gülümsedim.

"Evet. Benim gitmem gerekiyor Jimin. Ben yokken Yoongi'nin evinde kal."
"Pekala."

Sessizce yanıtlamıştı beni. Onun omzuna dokunarak gülümsedikten sonra Yoongi'yi bir haftanın sonunda yeniden görmek için gökyüzüne geri dönecektim.

Jimin'i ise güvende olması için Yoongi'nin evinde bırakıyordum.

Alphecca'nın yanına doğru ilerlerken saçlarımı düzelttim.

"Neden çağırdınız?"
"Benimle gel..."

Gülümseyerek kolumdan tuttu ve ilerlemeye başladı. Bense etrafıma bakarak etrafta herhangi bir yıldızın olup olmadığını kontrol ediyordum.

Başımı tam Alphecca'nın beni götürdüğü yöne çevirecekken Vega ile göz göze geldik. Kaşlarımı çatıp bakışlarımı kaçırmadan ona baktım ancak o sinirli gözüküyordu.

Ellerini göğsünde birleştirmiş, biraz kafasını öne eğmiş ve çatılmış kaşlarıyla bizi izliyordu.

Benim de kaşlarım en az onunki kadar çatılınca bir şey demeden ellerini çözdü ve arkasını dönerek ilerlemeye başladı.

Umarım Vega bana olan öfkesini Yoongi'den çıkarmamıştır. Gerçi Markab ve Alphecca'nın onu koruyacağından emindim.

"Nereye gidiyoruz Alphecca?"
"Markab seni buraya getirmemi istedi."

Dediğinde durduğumuz yere baktım. Ardından kolumu bırakarak boynumdaki kolyeyi işaret etti.

"Ben yanından ayrıldığımda sana ulaşacak. Ne diyorsa harfi harfine uy. Dikkat et Vindemiatrix."

Bakışlarımı fark edip elini ensesine atarak düzeltti.
"Üzgünüm, yani Pole demek istemiştim."

Onu kafamla onaylayıp gülümsedikten sonra hızla yanımdan uzaklaştı. Ardından saniyeler sonra kolyemin ışığı yanıp sönmeye başlamıştı. Derin bir nefes aldım.

"Efendim Markab. Neden oyun oynuyoruz?"
"Oyun oynamıyorum Pole. Yıldız sığınağının içerisine doğru ilerle."

Kafamla onaylayarak ilerlemeye devam etsem de neden böyle bir şey yaptığımı anlayamamıştım.

"Umarım bana ihanet etmiyorsundur Markab. Yıldızların kuralları çiğnediğim için beni öldürmek istediğini ikimiz de biliyoruz."

"Sana ihanet etmem Vindemiatrix. Sen bizim Baş Yıldızımızsın."

Dediğinde gülümsedim. Hala alışamamışlardı adıma.

"Evet, eskiden öyleydim. Artık ihanet etmemen için bir sebep yok."
"Öyle bile olsa ben sadık biriyim."

Omuz silkerek yıldızların sığınağında ilerlemeye devam ettim. Ardından duraksayarak dudak büzdüm.

"Burada ne aradığımı bana açıklar mısın artık?"
"Açıklarım... Seni ona götürüyorum Pole."

Kaşlarım çatıldı. Yoongi'nin hala durumunun kötü olduğunu söyledikleri için beni başka kime götürebilir diye düşünmeye başlamıştım.
"Kime?"

Kolyenin ışığı söndüğünde daha da çatıldı kaşlarım. Bir an için tılsımın burada çalışmadığını düşünsem de birkaç kez vurarak sordum.

"Markab beni duyabiliyor musun?"
Bir kez daha vurdum.

"Beni kime getirdin? Markab? Duyuyor musun?"
Sinirle bir nefes verdim.
"Beni kime getirdin Tanrı Aşkına!"

"Bana..."

Arkamdan duyduğum sesle donup kalmıştım. Dudaklarımı kemirmeyi bırakarak hızla arkamı döndüm.

Kutup Yıldızı #Wattys2019Where stories live. Discover now