15. Bölüm: yemin

24.9K 1.2K 190
                                    


Elinden pasaportumu almam gerektiğini tamamen unutturmuştu bana yeşillerinin büyüsü. Yüzüm yüzüne doğru istemsizce yaklaşırken gözlerinin büyüsünden kurtulmak için nefesimi tutup gözlerimi kapadım. Tuttuğum nefesimi bırakmak üzereydim ki alt dudağıma değen gül yapraklarıyla hafif irkildim. Kalbimde başlayan yangın tüm vücuduma yayılırken aramızda alevlenen bu ateşe karşı tüm gücümle direnmeye çalışıyordum fakat nafile. Tam kendimi bırakmak üzereydim ki gözlerimin önünde ilk aşkımın vurulma anı canlandı. Ani bir hareketle Asmin'in üzerinden kalkıp ellerimi saçlarıma götürerek odada volta atmaya başladım.

"Hayır... hayır bu doğru değil!"

Karım yatakta doğrulurken yüzünü şaşkın bir ifade kaplamıştı. "Bizim evli olduğumuzu biliyorsun değil mi Ezman? Bunun nesi doğru değil anlamadım?" diyordu ters ters bakan gözleri.

"Kız haklı oğlum karın o senin."

"Biliyorum, biliyorum karım o benim!" diye atıldım yüksek bir sesle iç sesime. Sonra Asmin'e dönerek "Evli olduğumuzu ben de biliyorum fakat sen de biliyorsun ki bizim evliliğimiz zoraki bir evlilik, sadece kağıt üstünde," dedim.

"Kendi adına konuş, benimki zoraki değil. Seninle evlenmeyi ben istedim, aslında ablamın sırasıydı," diyen karıma yaklaşıp omuzlarından tuttum.

"Aynı şey değil mi Asmin, sonuçta abinin hayatını kurtarmak için benimle evlenmek zorundaydın."

Asmin söylediklerime itiraz etmek istercesine başını olumsuzca sallıyordu. "Ama Ezman ben seni ço..."

Sözünü kesip konuşmaya devam ettim. Bu evliliği neden kabullenmediğimi bilmeye hakkı vardı.

"Bak Asmin, ben yeminliyim." dedim üstüne basa basa. "Bu topraklarda bir daha sevdalanmamaya tövbeliyim, anladın mı? Burada geçirdiğim her gün Zilan'ı hatırlıyorum. Sana baktıkça sana yaklaştıkça onun vurulduğu anı hatırlıyorum. Seni sevemem ben, sana dokunamam. Seni kabullenemem... O yüzden buradan gitmem lazım. Anlıyor musun?"

Her şeyi bir çırpıda söylemiştim. Söylerken onu ne kadar üzdüğümü farketmemiştim bile. Yeşil ormanlarına yağmur bulutlarının doluştuğunu parmak uçlarıma yaşlar düştüğünde anladım. Bana bakıyordu. O eşsiz bakışlarıyla kalbimin en derin yaralarına dokunuyordu.

"Zilan kim?" diye sordu titreyen sesiyle.

"İlk aşkım." diye cevap verdiğimde yeşil gözlerindeki yıkımın enkazı kalbimin üzerine çökmüştü sanki. Bu neden onun canını o kadar yakmıştı ki? Onun canının yandığı neden benim canımı bu kadar yakmıştı peki?

Avucumun içiyle ıslanan yanaklarını kurularken onun gözlerinde bu sorunun cevabını aradım. Mecburiyetim dediğim kadını ardımda bırakmak neden bu kadar zorluyordu beni?

"Asmin özür dilerim." diye fısıldadım. "Ben kalamam, boğuluyorum, nefes alamıyorum burada çok özür dilerim." dedim. Gözlerinden akan her bir damla kor olup içimi bu kadar yakarken ben bu kadını nasıl bırakacaktım ardımda?

"Tamam, burada olmak sana iyi gelmiyorsa git o zaman Ezman... Git ama yanında beni de götür." dedi kararlı ama bir o kadar da kırılgan bir şekilde.

Aynı şekilde bana yeşil yeşil bakan gözlerine baktım. Söylediğini akıl süzgeçimden geçirip düşünürken iç sesimin cırtlak sesi ilişti yine kulaklarıma.

"Neden olmasın aga? Bence çok iyi bir fikir bu. Burada sevemiyorsan Londra'da seversin belki berdelini."

Sevebilir miydim gerçekten onu buralardan uzakta? Cesaretim var mıydı buna? Ya töreler ne olacaktı? Ya yeminim?

İstikamet Londra                                      (Töre Mecburiyetim kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin