44. Bölüm: Çakal

12.9K 752 237
                                    

Onun o cennet kokusuyla sarılıp sarmalanınca içimde günlerdir bastırdığım arzularım körüklendi. Onu öpmek istiyordum fakat biliyordum ki bu yasaktı. "Mini minnacık bir öpücükten bir şey olmaz." diye düşünerek dudaklarımı şakağına bastırıp onu öptüğümde Asmin çaktırmadan beni ittirdi. Ondan uzak durmamı istiyordu fakat çok özlemiştim ben sevdiğim kadını. Bu kadar çabuk kopmak istemiyordum onun o cennet kokusundan. Hem Hintli lavuğa ve diğer gereksizlere onun bana ait olduğunu göstermeliydim.

Sarılmamı gevşetmek yerine daha da sıkılaştırınca uzun topuklu ayakkabısının sivri burnunu bacağımda hissetmemle, doyamadığım o güzel kokusundan acı içinde inleyerek kopmak zorunda kaldım.

"Aaaghhh!!!"

Elimi inciğime götürerek tek bacak üstünde sekmeye başladım. Hissettiğim acıyı sesime yansıtarak gönlümün sahibi olan yeşil gözlere merhamet dilenircesine baktım. "Ahh! Bacağım, bacağım delindi!"

"Az bile yaptım! Sen ne hakla bana dokunursun ha! Öldürmediğime dua et!"

"Senden uzak kaldıkça ben ölüyorum zaten," demek isterdim ama gözlerinde aşkın kırıntısı yoktu. Desem de inanmazdı artık bana. Bakışlarındaki soğukluk içimi üşütürken az önce şakağına temas eden dudaklarım hâlâ yanıyordu alev alev. Tiksinmişçesine elinin tersiyle şakağını silerken bana nefret dolu bakışlar atmayı da ihmal etmiyordu.

"Unuttun galiba? Kural 1: Bana dokunmayacaksın!" diye tısladı.

"Kusura bakma ama o Hintli midir nedir, o adamın sana dokunduğunu görünce aklım başımdan gitti."

"Ha... Ashok mu? O sadece yüzümde mürekkep lekesi olduğunu..."

Açıklama yapmaktan son anda vazgeçip onu kıskanmamdan keyif almış bir şekilde ellerini beline yerleştirdi. Alaycı bir ses tonuyla "Dokunduysa dokundu... sana ne bundan!" dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm.

"Ne demek sana ne! Sen benimsin ulan!" diye haykırdım elimi sahiplenircesine göğsüme götürerek. "Aşok mudur  'aaa bok' mudur, ben bilmem ama sana bir daha dokunmayacak!"

Sesimin tonunu yumuşatarak "Sana benden başkasının dokunmasına dayanamam Asmin," dedim gözlerimi yeşil zümrütlerine temas ettirerek. Ah ne kadar çok özlemiştim o gözlerindeki aşk parıltılarını görmeyi. Bana yine öyle baksın istiyordum, bana bakarken büyüyen gözbebeklerinde yine ateş böcekleri uçuşsun istiyordum. O ise gözlerini benden kaçırarak "Ben de senin bana dokunmana dayanamıyorum,"dedi.

"Ben dokunamayacaksam benden başkası da dokunmayacak. Sen benim karımsın, anladın mı?" diye haykırırken yüreğimdeki çaresizlik dilime yansımıştı.

"Yeni mi aklına geldi karın olduğu? Sen Angelina'nın kollarına kaçmak isterken neredeydi bu aklın?" diyerek yarama tuz basan iç sesim adeta benim değil Asmin'in iç sesiymiş gibi davranıyordu. 'Ben Angelina'nın kollarına kaçmadım' diye bağırmak çağırmak istiyordum fakat o kadının ismini bile ağzıma almak istemiyordum artık. Bunun yerine söylediklerimi yine tekrarladım. "Sen benim karımsın," dedim kararlı bir şekilde.

Sanki ona garip bir şey demişim gibi bakıyordu bana şaşkın şaşkın. Başını olumsuzca sallayarak kollarını göğsünde bağladı ve gülmeye başladı. Bakışlarım kıvrılan dudakların yanında oluşan çukurlara kaydığında kalbimdeki deve dikenleri çiçek açtı. Bir gülüşünde bile umut arayacak kadar çaresizdim fakat konuşmaya başlamasıyla yine bütün çiçeklerimi soldurdu.

İstikamet Londra                                      (Töre Mecburiyetim kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin