58. Bölüm: Aşkımız olay olacak

8.3K 512 616
                                    

Etrafımızda kopan alkış tufanıyla dudaklarımızın temasını koparıp şaşkınca etrafımıza bakındık. Hay Allah...Meğerse  bu bungee jumping etkinliğini seyreden ne çok seyirci varmış. Anın büyüsüne o kadar kaptırmıştım ki kendimi bungee jumping alanının insanlarla çevrili olduğunu unutmuştum.

Küçüğümün yanakları bir şakayık gülü gibi açılıp kızarırken ben de suçüstü yakalan yaramaz çocuklar gibi nereye bakacağımı bilemedim. Alnımızı birleştirip birbirimizin gözlerine tutunduk ikimiz de ve gülmeye başladık. Londra'da böyle aşk sahneleri görmeye alışıktım fakat ilk defa alkışlayan değil de alkışlanan taraftaydım. Daha önce bir kadını ulu orta yerde öpecek kadar kör kütük aşık olmamıştım ki beni mazur görün.

Seyircilere utangaç bir şekilde el sallayarak teşekkür ettikten sonra Asmin'imin elini tutup koşarak kalabalığın arasından ayrıldım. Arabamı park ettiğim yere döndüğümüzde, galiba az önce yaşadıklarımızın da etkisiyle, sebepsizce gülmeye başladık. İçimize sığdıramadığımız bir mutluluk yerleşmişti sanki içimize. Gülüşlerimiz yerini anlam dolu bakışmalara bırakırken sol yanım yine ince ince sızlamaya başladı. Onu bu kadar sevmek acı veriyordu bana. Ama ben onun bu acısını bile seviyordum delilercesine. Asmin'in gözlerine baktıkça sızlayan kalbimin tam ortasına yaralı bir kuş yuva yapmıştı sanki ve Dağ Çiçeğim'in bakışları hem o yaranın dermanı hem de sebebi olmuştu.

Anladım ki içimde bir şeyler değişmişti artık. Ben sadece eşine aşık bir eş değildim. Daha fazlasıydım... Ben sevdalanmıştım Küçük Berdelim'e. Evet, evet doğru duydunuz... Ben Ezman ağa... Mecnun'un Aslı'ya, Kerem'in de Leyla'ya sevdalandığı gibi sevdalanmıştım ona.

"Lan salak! Leyla Mecnun'unki Aslı da Kerem'inki. Hayır yani kızları doğru söylesen inanacağız nerdeyse..."

"Benim Leylâ'm Asmin olmuşken bu kadarcık şaşkınlığı çok görme bana hain iç ses. Hem bana ne Mecnun'dan Leyla'dan ya da Kerem'den Şirin'den."

"Şirin Ferhat'ınki ama neyse..."

İç sesime aldırmayın siz. Ben bundan sonra onu yok sayacağım siz de öyle yapın. Çok fazla pörtler oldu artık. Ya bir de "Seviyorum, deli gibi aşığım, kara sevdaya tutuldum." diyorum hâlâ inanmıyor. Acaba Asmin de mi inanmıyordu bana? O yüzden mi ben defalarca aşkımı ilan etmeme rağmen hâlâ beni sevdiğini söylememişti bana?
Onun beni, benim onu sevdiğim gibi, sevmeme ihtimali gözlerimin nemlenmesine sebep olurken bakışlarımı kaçırıp arabanın motorunu çalıştırdım.

"Şimdi nereye gidiyoruz?" diye soran Dağ Çiçeğim'e, "Seninle biraz yalnız kalabileceğimiz ve doğanın tadını çıkarabileceğimiz bir yere... Hyde Park'a," diye cevap verdim.

Londra oldukça büyük ve kalabalık bir şehir olmasına rağmen birçok sayıda yeşil alanlara ve parklara ev sahipliği yapar. İnsanlar havayı güzel gördükleri an kendilerini parklara atar, güneşlenip piknik yapar ya da yürüyüş yaparlar bu alanlarda. Hyde Park'sa Londra'daki parklardan belki de en popüler olanıdır.

"Londra da Londra, ne de çok severmişsin Londra'nı. Sen Londra'yı boşver de Mardin'den bahset. Ne zaman dönüyoruz?"

Bana kalsa hiçbir zaman ama galiba yazar hanım böyle düşünmüyor. Acaba neler dönüyor o yumruk kadar kafasının içinde? Neyse ya, yazarı fazla çekiştirmeyeyim ne de olsa akibetim onun elinde. Ben en iyisi Hyde Park'ı anlatayım size.

İstikamet Londra                                      (Töre Mecburiyetim kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin