49 Bölüm: Yağmur

10.6K 671 248
                                    

Kendimi sıktığımdan mı bilmiyorum ama titriyordum ve başım dönüyordu. Tırabzanlara tutunup derin bir nefes aldım. Oksijenle temas eden bronşlarım sızlamaya başladı. Asminsiz nefes almak bile acı veriyordu bana, ben onsuz nasıl yaşayacaktım?

Gözyaşlarımın akmasına engel olmak için gözlerimi kapadım ve sessizce içime akıttım yaşlarımı. Asmin neden yapmıştı bunu bize? "Tek istediğim son bir şanstı." diye düşünürken şu kahrolası iç sesim yine çıktı meydana.

"Asmin mi? Bunu size sen yapmış olmayasın?"

Ama haklıydı iç sesim, yine haklıydı. "Haklısın ama alacağın yok... her şey bitti," diye belli belirsiz mırıldanarak başımı bitkin bir halde yere eğdim. Bir an önce uzaklaşmak istiyordum buradan fakat ayaklarım yere mıhlanmış gibiydi, hareket edemiyordum.

Sırtıma yediğim âni bir yumrukla öne doğru tökezlerken Asmin'in tiz sesi yankılandı Londra'nın boş sokaklarında.

"Sen bunu bana ikinci kez yapmayı nasıl düşünürsün ha! Yine beni bırakıp kaçacaktın değil mi?!"

Sırtımda yediğim yumruğun sızısı yüzümde duyduklarımın şaşkınlığıyla arkamı dönüp kızgın bir boğa gibi üzerime yürüyen kadına baktım. İşaret parmağını havaya kaldırmış "Bana bak Ezman ağa!" diye tıslayarak karşıma dikildi ve göğsüme vurmaya başladı. Ben geri geri gittikçe üzerime üzerime yürüyordu.

"Beni bırakıp hiçbir yere gidemezsin sen anladın mı! İzin vermiyorum! Ömrünün sonuna kadar benim yanımda kalacaksın! Ölene kadar benimlesin Ezman ağa! Senin cezan bu! Anladın mı?"

Öfkeyle yüzüme savurduğu tükürüklerin aslında benim can suyum olduğunun farkında mıydı bilmiyorum fakat o konuştukça içime serptiği umut tohumları yeşerip çiçek açıyordu sanki. Gittikçe hızlanan kalbim kanatlanıp bir güvercin gibi uçarak taklalar atacaktı nerdeyse. Öldüğümü düşündüğüm bir anda tekrar hayat bulmuştum. Küçük Berdelim, Mecburiyet'im, sevdiğim kadın benim gitmemi istemiyordu.

O bana vurmaya devam ederken ben kollarımı onun beline dolayıp dudaklarına kapandım. Bir an duraksayıp afalladı ama sonra ufak ufak karşılık vermeye başlayınca bütün dünyalar benim oldu. Belindeki sarılmamı çözüp yüzünü avuçlarımın arasına aldım ve öpmemi derinleştirdim. Çok özlemiştim onu.

Sonra ne mi oldu? Şimşek çaktı gök gürüledi ve ardından bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı fakat biz sağanak yağmura rağmen bir süre kopamadık birbirimizden. Soluk soluğa ayrıldığımızda sırılsıklam olmuştuk. Sevdiğim kadının gözlerinin içi gülüyordu, kendi gözlerimi bilmem ama benim de içim gülüyordu. Çok mutluydum. Kalbimin dallarında çiçekler açıp kuşlar cıvıldıyordu. Alnımı alnıyla birleştirip gülümsedim. Kalbim deli gibi atıyordu.

"Biz barıştık mı şimdi?" diye sordum kalbimde cıvıldayan kuş seslerini sesime katarak. Alnının alnımla olan temasını koparıp "Hıhı." dedi.

"Senin 'hıhı'nı yerim!" diye şakıyarak başını göğsüme bastırdım ve sıkı sıkı sarıldım ona. Bütün umutlarımın tükendiği bir anda dönmüştü bana. İçim içime sığmıyordu, bunu başka nasıl anlatırım bilmiyorum.

Başını göğsümden kaldırıp "Çok ıslandık girelim mi artık içeriye?" diye sorduğunda başımı olumsuzca sallayarak "Hayır girmeyelim." diye cevap verdim. Ceketimi çıkarıp yağmurdan korunmak için üzerimize siper ettim. İnce uzun parmaklarını dudaklarına götürerek çocukça kikirdedi. "Zaten ıslandık ıslanacağımız kadar, gerek yok ki buna."

İstikamet Londra                                      (Töre Mecburiyetim kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin