30. Bölüm: Ben Asmin

14.8K 787 132
                                    

Ben Asmin. Mardin'de fakir bir ailenin en küçük çocuğuyum. Küçük dediysem çocuk değilim tabii ki, 18 yaşındayım. "Ablam ve ağabeyim okula gidiyor, ben de okula gitmek istiyorum," diye her gün ağlayınca babamın ricasıyla köyümüzün öğretmeni beni bir yıl erken başlatmış ilk okula. O yüzden liseyi bitirdiğimde 17 yaşındaydım. En büyük hayalim okuyup öğretmen olmaktı fakat ailem ablamı İstanbul'da okuttuğu için beni okutmama kararı aldı çünkü babam bir tarla işçisiydi kazandığı parayla karnımız anca doyuyordu. Yine de bu durumdan hiçbir zaman şikayetçi olmadım.

Maraba derler bizim gibilere bizim oralarda ve genelde maraba doğan marabayla evlenir ve maraba olarak ölür. Benim için de muhtemelen bu böyle olacaktı... Ta ki bütün dengelerin değiştiği o güne kadar. Hangi gün mü? Anlatacağım.

Bir gün ağabeyim Dilaver ısrarla beni bir düğüne götürmek istedi. Aslında hiç gitmek istemesem de ağabeyimin ısrarlarına dayanamayıp onunla gittim. Civar köyden bir ağanın düğünüydü. Marabalara konağın avlusunda oturmak için sandalyeler dizilmişken ağalar için terasa zengin bir masa donatılmıştı ve ben bütün akşam gözümü o masadan alamamıştım. O masada daha çok yiyecek olduğu için değil tabii ki, dikkatimi o masada oturan genç bir ağa çekmişti, o yüzden. Daha önce hiç görmemiştim onu. Görmüş olsam hatırlardım çünkü dolgun kaşlarının altında buz kutuplarını andıran gri gözleri vardı  ve güldükçe yanağında gülmesini daha da genişleten çizgiler. O kadar içten gülüyordu ki düştüm o yanağımdaki çizgilere bütün akşam gözlerimi ondan alamadım. Karnımda daha önce hiç hissetmediğim kasılmalar oluştu. Kelebeklerin uçuşması demek böyle bir şeymiş.

Onun kim olduğunu bilmiyordum fakat düğünde dedikodu yapan kadınların "Berzan ağanın İngiltere'de yaşayan oğlu Ezman," dediğini duydum. Ezman... Yani gökyüzü. Aslında buralardan olmadığı her hareketinden belliydi. Diğer ağalar gibi kasım kasım kasılmak yerine tavırları daha mütevaziydi, daha bizden. Düğün bitince ağabeyim Dilaver'in ortadan kaybolduğunu farkedip komşularımızla eve döndüm. Sonradan öğrendim ki ağabeyim o düğünde Berzan ağanın kızı Dilan'ı kaçırmış. Uzun zamandır seviyorlarmış birbirlerini, hatta sırf bu yüzden beni o düğüne götürmek için bu kadar ısrar etmiş. Tahmin edeceğiniz gibi kıyamet koptu. Aşiret ağabeyimle Dilan'ın peşine düştü, bir mağarada yakalayıp aşiret meclisinin önüne getirdiler. Verilecek karar belliydi, ölüm kararı. Koskoca bir ağa oğlu bir marabayla berdel yapacak değil di elbette. Cehennem gibi günlerdi ailem için. Sonra hiç beklemediğimiz bir şey oldu, Berzan ağanın oğlu berdel yapmayı kabul etmiş. Ağabeyimle Dilan'ın canı bağışlanacaktı, karşılığında ablam Havin İstanbuldan getirtilip berdel gelini olacaktı. Ağabeyimin canının bağışlandığına ne kadar sevinsem de ablam için çok üzülüyordum. Onun ne suçu vardı, o kendi halinde İstanbulda okuyordu. Anneme bu konu hakkındaki düşüncelerimi dile getirdiğimde annem "N'apalım kızım göz göre göre ağabeyini ölüme yollayamam ki, hem Ezman ağa genç yakışıklı Avrupa görmüş bir adam, ablanı mutlu edecektir," deyince donup kalmıştım. Ne yani Dilan'ın ağabeyi Ezman mıydı? Hani benim o malum düğün gecesi gözlerimi alamadığım adam. Hani karnımda yaşayan bir kelebek sürüsü olduğunu farketmemi sağlayan... Ben ömür boyu bakmaya doyamadığım gözlere bakıp enişte mi diyecektim?

Anneme o gece ilk defa sesimi yükselttim. Ablamı okutabilmek için beni üniversiteye göndermediklerini ve şimdi de ablamın okumasına engel olmaya haklarının olmadığını haykırdım yüzüne. Annemin," Başka çaremiz mi var kızım?" sorusuna karşılık "Var! Ablam yerine beni berdel yapın!" dedim. O günden sonra ailemin gözünde fedakâr bir kız kardeş olacaktım, hatta ben bile öyle düşünmeye başlamıştım... Bir gün gerçekleri Ezman'ın yüzüne haykırana kadar.

Ama önce size düğün gecemizi anlatayım.

"Burası sizin odanız." diyerek beni bir odaya tıkmışlardı ve ben yatağın üzerine oturmuş kocamı bekliyordum. Karnımdaki kelebekler uçuşmuş ve yerini bir arı kovanı almıştı. Daha önce hiç sevgilim olmamıştı, hiçbir erkek bana dokunmamıştı ama şimdi bu odada hiç tanımadığım bir erkeğin kadını olmayı bekliyordum.

İstikamet Londra                                      (Töre Mecburiyetim kitabı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin